İnsanoğlunun doğayı anlama ve dönüştürme merakının başladığı ilk günden bu yana en büyük tutkusu ve korkusu daima sonsuz genişliği ve bilinmezliğiyle gök yüzü olmuştur. Gök yüzüne hakim olmak ve uzayı fethetmek, mitolojik eserlerin ve sonsuz gücün kaynağı olarak görülmüştür. Uçağın icadıyla başlayan gökyüzü hakimiyeti, her zaman olduğu gibi savaşların bilimsel gelişmeleri tetiklemesiyle uzayın da fethine kapı aralamıştır.

Bu makalemizde insanlığın uzayı fethetme serüvenini ve bu serüvenin mimarı Von Braun’u masaya yatıracağız. Wernher Magnus Maximilian von Braun 23 Mart 1912, Wyrzysk, şimdi ki Polonya’da doğan Von Braun tüm hayatını verdiği füze ve uzay macerasıyla geçen yaşamını 16 Haziran 1977, Alexandria, Virginia, ABD'’de noktalamıştır. İnsanlığı kendinden önceki çalışmaları bir adım daha ileriye götürerek uzaya taşıyan teknolojiyle tanıştırmıştır. Her alanda olduğu gibi Almanya öteden beri dünya insanlık bilim , teknoloji, sanat mirasının gübreli toprağı olmuştur. Almanyadaki bu zengin bilim ve teknoloji mirası İkinci Dünya Savaşı boyunca insanlığı çok daha ileri taşıyacak sayısız gelişmeye de ev sahipliği etmiştir. Her ne kadar şavaşa ve dünya hakimiyetine dönük hümanist olmayan bir nitelik taşısa da daha önce de ifade edildiği gibi şavaş daima bilimsel atılım ve ilerlemelerin taşıyıcı annesi olmuştur. İkinci dünya savaşı boyunca teknolojiye, dolayısıyla insanlığa kazandırılan en büyük icatlardan biri de Roket ve füze teknolojisi alanında kaydedilen gelişmeler olmuştur.

Almanya’daki Kariyeri

Roket ve füze teknolojisine yönelik keskin zekası ve ilk bakışta farkedilen dizginlenemeyen merakı von Braun’u kısa zamanda Alman roket teknolojisinin başına getirmiştir. 1932'den itibaren Silahlı Kuvvetler Silahlar Dairesi'nde memur (Kummersdorf Deneme Merkezi) olarak çalışan von Braun as yrıca sıvı füzelerin geliştirilmesinde öncü çalışmalarıyla o zamanın bütçesiyle muazzam bir yatırım olan Peenemün deneme tesislerinde füze geliştirme teknik yöneticisi olarak çalıştı. Bu çalışmalarının yanında Nazi Partisi'ne girdi.

Almanya’da füze teknolojisi, von Braun’un çalışmalarıyla daha önce hayal edilemeyen bir aşamaya ulaşmış, yapılan deneme ve çalışmalar savaşın Almanlar aleyhine gelişmesi nedeniyle sekteye uğramıştır. Savaşın son yıllarında gerçekten de modern bir füzeye yaklaşan özelliklere sahip olan V-1-2 roketleri savaşın kötü gidişatının eseri olarak durmuş ve yılların birikimi olan bu çalışmalar savaştan sonra Rus ve Amerikalıların yıllar süren çalışmalarından sonra istenilen seviyeye ulaşmıştır. Alman askeri uzmanları savaşın kaderini değiştirecek Harika silahlar (Wonderwaffe) olarak baktıkları bu silahlar, altı yedi aylık zaman yetersizliğinin eseri olarak beklenen mucizeleri sağlayamamıştır.

Savaşın Kaybedilmesi ve Von Braun’un Abd Kariyeri

Savaşın Almanlar aleyhine gelişmesi bilindiği gibi Müttefikleri hayalleri büyüleyen Alman teknolojisini ve bu teknolojinin mucit ve mühendislerini ele geçirmeye yönelik efsanevi operasyonlara sevk etmiştir. Bu operasyonlar Ruslar ve Almanlar arasında adeta bir yağmaya dönüşmüştür.  Müttefik kuvvetler Almanya'nın derinliklerine ilerledikçe Nazi ileri gelenleri bilim ekibinin düşmanın eline geçmemesi için Alman komandolar tarafından korunan, Bavyera Alpleri'nde, Oberammergau'daki kasabaya trenle taşınmasını emretti. Ancak, von Braun, ABD bombardıman uçaklarına kolay hedef olacaklarını, bilim adamı grubununun yakın köylerin içine dağılmasını emretmesi için SS Binbaşısı Kummer'i ikna etmeyi başardı.  2 Mayıs 1945 tarihinde, ABD 44. Piyade Tümenine ait bir Amerikan birliğine yaklaşan von Braun'un kardeşi ve arkadaşı roket mühendisi Magnus von Braun, bisiklet üzerinde ki bir askere yaklaştı ve kırık İngilizce ile seslenerek: "Benim adım Magnus von Braun. Kardeşim V-2'yi icat etti. Biz teslim etmek istiyoruz..." dedi. Teslimden sonra von Braun basına bir konuşma yaptı.

Bilim adamı grubu daha sonra Nordhausen'a aktarıldı ve ertesi gün güneybatı Witzenhausen'de, Amerikan Bölgesinde küçük bir kasabadan tahliye edildi. Von Braun Kransberg Kalesi'nde sorgulama merkezinde, Üçüncü Reich ekonomisinin elit, bilim ve teknoloji ABD ve İngiliz istihbarat yetkilileri tarafından sorguya alındı.  Wernher von Braun, Amerikalıların gizli Paperclip Harekâtı ile yüksek rütbeli çalışma arkadaşları ile birlikte kaçırılarak ABD'ye götürüldü. Tüm Nazi geçmişi silindi ve 1955 yılında Amerikan vatandaşlığına geçirildi. ABD'de silah geliştirme çalışmalarına katıldı. 1960'ta, Teksas'da, Huntsville'deki George C. Marshall Space Flight Center'in müdürü oldu. ABD kıtalararası balistik füze programında ve Uzay Yarışı başladıktan sonra Amerikan uzay programında çalıştı. Ay'a insan gönderilmesini sağlayan Apollo projesinin roketi Saturn V, kendisi tarafından tasarlandı. 1970'te NASA planlama Bölümü Başkanı oldu.

Von Braun’un Son Yılları

Wernher von Braun, NASA'dan ayrıldıktan sonra, 1 Temmuz 1972 tarihinde havacılık şirketi, Maryland, Germantown'daki Fairchild Sanayi Mühendislik ve Geliştirme'nin Başkan Yardımcısı oldu.  1973 yılında, geçirdiği rutin sağlık kontrolünde, sonraki yıllarda cerrahi ile kontrol edilemeyen böbrek kanseri saptandı. Von Braun, insanlı uzay uçuşu ve roketler ile ilgi yeni nesil yetiştirmek için, kolej ve üniversitelerde konuşmalara davet edildi ve mümkün olduğu ölçüde kendi çalışmalarını sürdürdü.

Von Braun, kurulmasına yardımcı olarak, Ulusal Uzay Enstitüsü, günümüzde Ulusal Uzay Derneği öncüsü olarak 1975 yılında bu kurumun ilk başkanı oldu. 1976 yılında, Lutz Kayser, OTRAG CEO'su bilimsel danışmanı oldu ve Daimler-Benz'in yönetim kurulu üyeliğine getirildi. Ancak, kötüleşen sağlığı nedeniyle 31 Aralık 1976 tarihinde Fairchild'den emekliliğe zorlandı.

Uzay Yolculuğunu Mümkün Kılan Teknolojinin Macerası

Barutun icadıyla enerjinin daha etkili ve kontrollü kullanımı hertürden teknolojinin itici gücü olmuştur. Füzelerin veya başka bir ifâdeyle roketlerin târihi, oldukça eskidir. Târihte ilk füzeyi Çinlilerin 1200 yılları civârında yaptığı bilinmektedir. Çinliler bu teknolojiyle daha çok gösteri ve eğlence kültürünü canlandırmaya çalışıyorlardı. Çinliler, barutu kullanarak havai fişeğe benzeyen küçük füzeler yapmışlardı. Bu fişekler aynen günümüzün modern füzeleri gibi gerilerinden alev fışkırtarak uçuyorlar ve Çinlilerin bayram gecelerini süslüyorlardı. Bu buluş, Araplara daha sonra da Avrupalılara geçmiştir.

Modern Füze ve Uzay Teknolojilerinin Evrimi

Tüm modern füzelerin atası ve Ay'a gönderilen Saturn V roketinin doğrudan öncüsüdür. Alman Wehrmacht tarafından II. Dünya Savaşı sırasında müttefik hedeflerine 3. 000'den fazla V-2 ateşlenmiştir. V-2'lerin inşasında çalışırken 20. 000 kişi ölmüş, V-2'ler ise 7. 000 kişiyi öldürmüştür.

Füzelerin tarihi her ne kadar antik medeniyetlere kadar dayandırılsa da gerçek ve bilimsel anlamda Füze teknolojisi Von Braun’un V-2 (Almanca: Vergeltungswaffe 2, anlam: "İntikam silahı", resmî adı: Aggregat 4, kısaca: A4) füzeleriyle başlar. Hitler´in ölümcül V 2 silahı menzili uygun yerden atılırsa Londra´ya dek uzanabilen bir roketti. Dönemi için bu silahı fiilen kullanan Hitler´den başka diğer devletler silahın hayalini bile kuramıyordu. Keşif fotoğraflarında gördükleri bazı roketlerin fonksiyonel olmadıklarını‚ maket olduklarını düşünüyorlardı. Silah orta Almanya´daki bir kasaba olan Nordhausen kasabasında‚ bir madenden genişletilmiş yeraltı tesisinde üretiliyordu. Gestapo tesisin inşası ve v2 üretimi için binlerce savaş esirini akıl almaz şartlarda çalıştırdı. Üzeri genelde dama tahtası gibi kırmızı beyaz boyanırdı. Menzili 300 km. idi. Fiziken 14 m uzunluğunda‚ 1. 5 metre çapındaydı. Tarihte ilk kez sıvı yakıtla çalışıyordu. Nerede ise tamamen kör bir silahtır. Koskoca Londra şehrini bile bulduramayanları çok olmuştur. Tamamen manuel hesaplar ve açılandırma ile‚ yere dik rampalardan atılırdı. Ancak rokette o dönem için başka bir devrim olan 1 dakikalık radyo kontrolü vardır. Kalkıştan sonra yaklaşık 1 dakikalık süre boyunca roket karadan belli miktarda yönlendirilebilirdi. Günümüz balistik roketlerinin atası olarak bilinmesi aslen en çok bu özelliğindendir. Guided Missile uygulaması sayılır

Sıvı yakıtlı füzeler: İlk önce teorik olarak büyük füzeler için sıvı yakıta ihtiyâç olduğu belirlenmiştir. Rus öğretmen Konstantin E. Tsiolkovsky (1857-1935)nin bu teorik çalışmasını Amerikan Robert Hutchings Goddard (1882-1945)ın deneysel çalışmaları tâkib etmiştir. 1923’teki Alman matematikçisi Hermann Oberth (1894- ); teorik çalışmaları yanında, 1929’da Rudolf Nebel (1897- ), Klaus Riedel (1910-1944) isimli mühendisler ve Wernher von Braun (1912-1977) isimli öğrenci ile sıvı yakıt kullanan füze motoru üzerinde çalışmalara başladı. 1932’de Almanya, füzenin askerî faydasını görerek, üzerinde araştırmalar yapmaya başladı. Wernher von Braun’un idâresinde kurulan laboratuvarda A-1, A-2 ve A-3 isimli füzeler geliştirildi. 8 m boyunda 75 cm çapında olan son füze, 800 kg civârında ve 1, 5 tonluk bir itme gücüne sâhipti. Önce A-5 füzesi ve daha sonra geciken A-4 füzesi denendi. Üçüncü denemesi başarılı oldu. Ancak Adolf Hitler, bu füzelerin İngiltere’ye erişemeyeceğini düşünerek gelişmeyi desteklemeye yanaşmamıştı. Bu zamâna kadar gizli kalan füze teknolojisi, İsveç kıyılarına vuran bir füze ile İngiltere’ye geçti.

Londra’ya ilk füze, 8 Eylül 1944’te Hollanda’dan atıldı. V-2 adıyla bilinen bu füzenin 300 kilometrelik bir menzili vardı. Devâmında 1300 füze Almanlar tarafından ateşlendi. 1115’i İngiltere’ye erişerek 2724 kişinin ölümüne sebeb oldu. Harpten sonra 80 civârındaki A-4 füzesi ve Almanların füze işiyle uğraşan kurumunda çalışanlar, general Dornberger ve Dr. Von Braun da dâhil olmak üzere ABD’ye getirildi. Füze teknolojisi geliştirilerek menzili uzatılmaya çalışıldı. 1956 yılında 400 km’lik yüksekliğe erişen füzeler yapılmıştı. Bu arada iki devreli füzeler yapıldı. Küçük olan ikinci ateşleme kısmı büyük olan kısmın bitiminden sonra devreye girmekteydi. 1957’de ABD hava kuvvetleri, 1650 kilometreye erişen X-17 füzesini geliştirdi. Daha sonra dört devreli ve X- 17’nin üç katı yüksekliğine erişen füzeler yapıldı.

Amerikan uzay füzeleri: Bunlardan küçüğü 24 m boyunda, 18 ton ağırlığında ve 450 tonluk itme gücüne sâhip Scout füzeleridir. Bunu Thor-Agena D ve Delta füzesi tâkib eder. Delta 30 m boyunda 80 tona varan itici güce sâhiptir. Titan füzeleri bir seri olup, bunlardan Titan III-C iki çok büyük katı yakıt deposuna sâhiptir. Her biri 500 tonluk itici güç verebilecek kapasitededir. Saturn seride daha kuvvetli itici güce sâhiptir. Meselâ Saturn I 60 m yüksekliğinde, 500 tonluk bir ayrılma itici kuvvete sâhip füzedir. Özellikle Von Braun’un inşâ ettiği Uz füzeleri Ay’a gitmek için kullanılan Saturn füzelerinin temelini meydana getirmiştir. Nitekim Almanya’yı batıdan ve doğudan işgâl eden Amerikalılar ve Ruslar, Almanları füze endüstrilerinde çalıştırarak bugünkü dev uzay sanâyiini meydana getirmişlerdir. Zamânımızda gerek klasik, gerekse nükleer patlayıcı başlıklar taşıyan füzeler, büyük gelişmeler göstermesine rağmen, füze denildiğinde akla daha çok uzaya gönderilenleri gelmektedir. Gerçekten de 20. yüzyılın son çeyreğinde harp başlığı taşıyan füzeler, dehşetli bir uçuş ve tahrip gücüne erişmişlerdir. Amerikalıların orta menzilli nükleler başlık taşıyan ve hedefini bünyesindeki bilgisayar sâyesinde, pilotsuz bir uçak gibi bulan “akıllı füze” Cruiseleri ve Pershingleri ve Rusların SS-20 füzeleri bunlardandır.

Akıllı füzeler diğerleri gibi hareketli bir noktanın tâkib ettiği yolda gitmemektedir. Jet motoruyla donatılan füzeler, havadan, denizden veya karadan kara hedeflerine doğru fırlatılmaktadır. İçinde bir pilot varmış gibi, çeşitli yükseklikler alarak çeşitli istikâmetlere doğru uçarak, radarlardan kaçabilmekte, böylece uzaktaki hedefini rahatlıkla vurabilmektedir. Bu hareketinden dolayı hangi hedefe gönderildiği anlaşılamamaktadır. Çok gelişmiş bir bilgisayar donanımına sâhiptir. Tercon ismi verilen elektronik tertibatı ile uçuş sırasında üzerinden geçtiği arâzinin topografyasını bilgisayardaki kayıtla karşılaştırmakta gerekirse gerekli rota düzeltmelerini yaparak hedefini arayıp bulmaktadır. Ayrıca, fırlatıldığı andan îtibâren uçuş yoluna rastlayan tabiî engelleri içine yerleştirilen sistemle görmekte, gerekli hesapları yaptıktan sonra, yönünü ayarlayabilmektedir. On kilometrelik sahayı görerek gerekli yöne dönebilmektedir.

Uçaktan atıldıktan sonra, yere paralel olarak çeşitli yüksekliklerden uçabildiğinden, radarlar tarafından tesbit edilememektedir. Önlerine çıkan mânilerin üzerinden aşarak veya dolanarak hedefe ulaşmaları mümkün olduğundan tam isâbet sağlanmaktadır. Buna karşılık insanoğlunu Ay’a götürmekte kullanılan Saturn roketleri, gerek motorlarının müthiş gücü ve gerekse büyüklükleriyle ne İkinci Dünyâ Savaşındaki V-2 roketleriyle, ne de Cruise füzeleriyle kıyaslanabilir. Apollo-11 uzay aracını taşıyan Satürn-5 roketi, 35 katlı binâ yüksekliğinde olup, motorlarının gücü New York gibi bir şehrin enerji ihtiyâcını karşılıyabilecek şekildedir. Füzelerin çalışma prensibi, en basit şekliyle, balon deneyiyle açıklanabilir. Şişirip, elimizle ağzını tuttuğumuz bir balonu, serbest bırakırsak, hava şiddetle ağzından çıkarak balonu ileriye iter. Füzelerin çalışma şekli böyledir. Bu çalışma şekli, füze motoru incelenirse daha basit yapıda sayılabilir. İki deposu vardır: Birincisi yakıt, ikincisi oksitleyici madde içindir. Yakıt, oksitleyici madde yardımıyla yanma odasında yanarak gaz hâline gelir ve huni biçimindeki egzozdan dışarı fışkırarak, füzeyi ileri iter. Özellikle uzaya gönderilen füzelerde bulunan oksitleyici maddenin önemli bir fonksiyonu vardır: Uzayın oksijensiz ortamında motoru ateşlemek. Uzayda atmosferin, yâni havanın bulunmaması füzenin hareketi yönünden önemli bir fayda da sağlar. Yâni havanın yokluğu bir kayıp değil, aksine kazanç olmaktadır. Çünkü füze hareket ederken havanın direnci gibi bir güçlükle karşılaşmamaktadır. Yukarıda da açıklandığı gibi füzeler katı yakıtlı ve sıvı yakıtlı füzeler olmak üzere başlıca ikiye ayrılır. Sıvı yakıtla çalışan motorlarda yakıt olarak genellikle rafine edilmiş petrol (kerosen), oksitleyici olarak da sıvı oksijen kullanılmaktadır. Kerosen kullanılmayıp, sıvı hidrojen kullanılabilir. Yalnız sıvı hidrojenin verimli olmasına karşılık, yanıcı özelliği tehlikeli olmaktadır. Sıvı yakıtla çalışan füze motorlarının yapısı yukarıda îzâh edildiği gibidir. Buna karşılık katı yakıtla çalışan füzelerin içi, içi çıkarılmış bir kurşun kaleme benzer. Bu füzelerde vâsıtânın bütün gövdesi,  hem yakıt deposu, hem de yanma odası görevini görmektedir. Katı yakıtlar, aslında küçük tânecikler hâlinde sıvı yakıttan başka bir şey değildir. Katı yakıtların enerjisi sıvı yakıta göre düşüktür. Ancak füzenin içinde yıllarca saklanabilmekte ve derhâl harekete geçirilebilmektedir.

Yakın zamanlarda nükleer güçle çalışan füzeler de yapılmıştır. Özellikle, uzayda çok uzaklara gönderilen insansız keşif araçları bu çeşit füzelerle donatılmıştır. Günümüzde uzay mekiği gibi kompleks (karmaşık) bir uzay gemisi yapılmasına rağmen, yerçekiminin dev gücünün yenilmesi, yine füzelere ihtiyâç göstermekte ve füze teknolojisi zaman geçtikçe gelişmektedir.

Sonuç Olarak von Braun ve Uzay Macerası

Günümüzde uçakların gökyüzünde hiçbir sorunla karşılaşmadan her türlü hava koşullarında uçabilmesi, navigasyon teknolojileriyle dünyanın en ücra yerlerinin dahi avuca sığan teknolojilerle bulunur ve ulaşılabilir olması , internet teknolojileri ve şaşırtıcı insansız araçlarla ilgili gelişmeler ve daha bağlantılı sayısız teknoloji günümüzde insanlığın hizmetine varlığını von Braun’a borçludur.

Kategoriler:

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Coğafya Tarih Sitesi Matematik Sorusu Türkçe Sitesi