Osman Hamdi Bey 1906-1907 yılları arasında, iki farklı versiyon da Kaplumbağa Terbiyecisi adlı tablo çizmiştir. Gerçek ismi, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin çıkarttığı on yedinci gazetesinde, ‘‘Kaplumbağalar ve Adam'' diye geçer; fakat yaygın olarak bilenen ismi Kaplumbağa Terbiyecisi'dir.
Osman Hamdi Bey'i kısaca tanırsak; Osmanlı Sadrazamı İbrahim Ethem Paşa'nın oğlu, 30 Aralık 1842 ile 24 Şubat 1910 yılları arasında İstanbul'da yaşamış, Osmanlı arkeolog, müzeci aynı zaman da Kadıköy belediye başkanıdır. En önemli arkeolojik kazısı, dünyaca ünlü Sayda Kral Mezarlığı'dır. Bu kazılar sırasında dünyaca ünlü İskender Lahidi'ni bulmuştur. Aynı zamanda Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin ( Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) kurucusudur.
Osman Bey'in bu eseri tuval üzerine yağlı boya ile yapılmış 222×122 cm ebatlarındadır. Türkiye'de bu eser 5 milyona satılmış, müzayedelerde en büyük meblağ olarak tarihe geçmiştir. Kaplumbağaların esin kaynağının, Lale Devri'ndeki Sadabad eğlencelerinde, havanın kararması ardından kaplumbağaların sırtlarına mum dikilerek etrafı aydınlattığı tahmin edilmektedir. Osman Hamdi Bey burada terbiyeci olarak kendini kurgulamış, yönetimde bazı (Sanay-i Nefise, Asar-ı Atika Müzesi, Duyun-u Umumiye) kurumlarında görev üstlenmiş, kendi işinde uyum gösteremeyen altları, yemeğe ulaşmaya çalışan kaplumbağa olarak göstermiştir.
Tabloyu incelersek tablo da, beline bağlanmış uzun kırmızı bir giysi giyen sakallı bir adam görünüyor. Bakımsız, mavi çinilerle kaplı bir odada görünen sakallı adam, arkası yarı dönük biçimde ayakta durmaktadır. Ayağında terliğiyle beraber kafasına gelişigüzel yemeni geçirmiştir. Tablonun tek ışık kaynağı alçakta duran penceredir. Kaplumbağalar yerde duran yaprağı yemekle meşguldür. Duvardan sıvalar ve çiniler yerlere serpilmiştir.
Tablo gereksiz figürlerle boyanmamış, ışığın vurduğu yeri (kaplumbağa ve adam) en güzel şekilde anlatmıştır. Ellerini arkasında kavuşturup iki eliyle neyi tutmuş, sırtında kaplumbağa sırtına benzeyen bir nakkare bulunuyor ve ipin diğer ucuna bağlı mızrap boynundan aşağıya sarkıyor. Bu tablo bazılarına göre; sırtında olan nakkare değil, eskiden dilenci ve dervişlerin kullandıkları Keşkül-i Fukara'dır. Keşkül-i Fukara diğer adıyla ‘‘Dilenci Çanağı'' Hindistan cevizi veya abanozdan yapılmaktadır.
Osman Hamdi Bey'in yaptığı bu tablo birçok kişi tarafından farklı yorumlar yapılmıştır; "Geri kalmış toplumun çağdaşlaştırmaya çalışan yorgun bir aydın" diye dile getirmişlerdir. Kendisinin bu aydınlanma yolunda önemli adımlar atmış birisi olarak tanınıyor. Başka bir yoruma göre sabır gerektiren zor bir işin, ney ve nakkare çalarak başarıyla yapacağını ummaktadır.
Burada Osman Hamdi Bey, terbiyeci olarak kendisini çizmiş, terbiyeciye direnen halkı tüm zorluğa rağmen eğitmek istemiştir. Bu nedenden dolayı sanat okulu açma girişiminde bulunmuştur. Başka bir yoruma göre arkasında elleriyle tutan neyin artık toplumu eğitmekten vazgeçtiğini anlatır niteliktedir. Çünkü dervişlerin bile bir sabrın sınırı olduğunu düşünüyor.
Osman Hamdi Beyin bu tablo da ilham kaynağı tam olarak bilinmemekle birlikte tablonun Charles Baudelarie'nin "Modern Hayatın Ressamı" adlı kitabında geçen kaplumbağalar olduğu iddia edilmektedir. Başka bir iddiaya göre 1869 yılında "bana yollamış olduğunuz Tour du Monde'u okudum" diye babasına Bağdat'tan yazdığı mektupta ilk cildini okuduğunu belirtmiş yani Tour du Monde'deki gravürden etkilendiği düşünülmektedir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.