İnsanoğlu dünyaya geldiği ilk andan itibaren yaşam kalitesini geliştirmek için çaba harcamıştır. İlk çağlardan itibaren hayatta kalma mücadelesi veren insan paletliktik dönemden (Yontma Taş Devri ) itibaren doğa ile etkileşimleri başlamıştır. Paletliktik dönemde insanın doğaya pek fazla etkisi olmamıştır. İnsanlık, gerek beslenme gerekse barınma ihtiyaçlarını karşılamak için doğayı bozmadan doğadan yararlanmıştır. Doğada bulunan besinlerin kullanılması (öncelikli olarak çiğ tüketilen besinler ateşin bulunması ile pişirilerek tüketilmiştir. ) ve doğal barınma ortamlarının (mağaralar) kullanılmasından dolayı, doğal çevre üzerinde çok fazla etki yapmamıştır.
İnsanın doğal çevre üzerine baskısı tarımın keşfi ile başlamıştır. Tarım uygulamalarında toprağın ve suyun hatalı kullanılması sonucu, tahribatlar oluşmaya başlamıştır. Bütün çevre sorunları geçtiğimiz 100 yıl içerisinde yaşanmıştır. Sanayi inkilabının etkisi ile sanayi üretimi fabrika atıkları ve dumanları, fosil yakıt kullanımındaki artış sera gazı emisyonunu artırarak ozon tabakasına zarar vermiş, bazı bölgelerde asit yağmurlarının görülmesine neden olmuştur. Özellikle fosil yakıtların (petrol, benzin, mazot vb. ) aşırı kullanımı, sera gazlı emisyonuna neden olmuştur. Sera gazı emisyonu küresel ısınmadır. Küresel ısınma insanlar tarafından atmosfere salınan gazların etkisiyle dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasıdır. Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor, dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtıyor ama bazı ışınlar, su buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal bitki örtüsü tarafından tutuluyor. Bu da yeryüzünün gereğinden fazla ısınmasına sebep oluyor. Fosil yakıtların yakılması, hızlı nüfus artışı ve toplumdaki tüketim eğilimini artması karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış göstermektedir.
Hızlı kentleşme ve endüstrileşme sonucunda oluşan alan açığı, genellikle tarım potansiyeli olan otlak, mera veya orman alanlarının tahrip edilerek şehirsel alanlara dönüştürülmesine neden olmaktadır. Kağıt ihtiyacı için ağaçların kesilmesi, ulaşım amacıyla yol tünel köprülerin yapılması, enerji kaynakların kullanılması esnasında yaşanan kazalar, doğal çevrenin kirlenmesinde ve doğa dengesinin bozulmasına neden olmaktadır. 1970'’lerden sonra fark edilen çevre sorunları için çevre projeleri geliştirilmeye başlanmıştır. Bu projelerle ilgili ilk çalışma 1972 yılında Stocholm Konferansında atılmıştır. Bu konferansta 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiştir. Çevre sorunları konusunda çalışma yapan önemli kurum ve kuruluş, üniversite ve gönüllü organizasyonlar mevcuttur.
Ülkemizde önemli çevre sorunlarından biri de su kirliliğidir. Özellikle yoğun yerleşim ve endüstri kuruluşlarının yakınında bulunan akarsu, göl ve diğer su kaynakları kirletilmektedir. Sanayi ve evrensel atıkların doğrudan sulara atılması suları kirletmektedir. Özellikle Marmara Bölgesinde bulunan Susurluk ve Ergene nehirleri, Manyas ve Sapanca gölleri yoğun endüstri atıkları nedeniyle kirlenmektedir. Nehir ve göllerdeki kirlenme içme ve sulama suyu olarak kullanılan bu tatlı su kaynaklarının yok olmasına ileride su sorunları çıkmasına yol açacaktır. Yine bazı balıkların ve canlıların yaşama alanları yok olacaktır.
Tatlı sularda ki bu kirlenme, ileride salgın hastalıklara neden olacak ve canlı yaşamını tehdit edecektir. Sanayi atıklarından dolayı yaşanan kirliliğin engellenmesi için sanayi bölgeleri akarsu, göl ve su kaynaklarının yanlarına yapılmamalıdır. Sanayi sistemlerinde arıtma sistemleri kullanılarak havaya karbondioksit ve türevleri olan zararlı gazların salınması azaltılmalıdır. Rüzgar, Güneş ve jeotermal enerji gibi çevreci yenilebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Kent ısıtmasında kömür yerine daha temiz olan doğal gaz kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.