Cam , içinden ışığın geçmesine ve arkasındaki şeylerin görünmesine engel olmayan veya ışığı geçirmesine rağmen arkasındaki nesnelerin sınırlarını ve biçimlerini tam olarak göstermeyen, çoğu zaman sert, kırılma özelliğine sahip sıvı maddelerin korunmasıyla muhafaza edinmesini sağlayan inorganik sıvı (ilk olarak akışkan) bir malzemedir. Temel maddesi Silisyum'dur ve bu ana maddenin yanında alkali ve toprak alkali metal oksitleriyle diğer bir takım metal oksitlerinin çözülmesinden oluşur. Camcılık ise bahsi geçen bu maddenin belli bir yöntem ve sanatsal becerinin karışımıyla istenilen şekle sokulup halka arz edilmesi olayıdır. Kavram cam ve cam eşya üretme tekniği olarakta anlamlandırılabilir.
Camdan yapılmış ilk nesnelere İslamiyet Öncesi 16. yüzyılda rastlanılmıştır. Bu maddeler camdan yapılmış kaplar olup Mısır ve Mezopotamya bölgelerinde bulunmuşlardır. Araştırmalarda islamiyet öncesi 2000 yıllara ait cam benzeri boncuk , nazarlık, muska gibi bir takım nesnelerede denk gelinmiş ve bu cisimlerin yapılarında silis ve kireç bileşenleri tespit edilmiştir.
Yapılan araştırmalarda cam tekniğinin çok eski dönemlerde Mısırlılar tarafından geliştirildiği görülür ancak başka bir gerçek vardır ki o da cam yapma sanatının Yakın Doğu'dan alınmış olmasıdır. Mısır ve Mezopotamya'da kullanılan bir çok kap benzeri malzeme o zamanlarda seramik ve seramik yapısındaki maddelerden yapılıyordu ancak daha sonra bu yöntem geliştirilerek maça( Döküm parçasında , içi boş kopya elde etmek için kullanılan kum, maden yada ergimiş durumdaki döküm maddesine dayanıklı başka bir maddeden yapılmış kalıp ) çevresine cam uygulanıp kalıp olarak kullanılan maça parçalanarak çıkartılmış ve günlük hayatta kullanılan nesneler cam ile dahada zenginleştirilmiştir.
Cam yapımında kullanılan bu ilkel teknikler ta ki Roma dönemine kadar devam etmiş ve İslamiyet Öncesi 1. ve 2. Yüzyıla kadar devamlılığını sürdürmüştür. Roma imparatorluğu döneminde cam kullanımının artması o döneme kadar kullanılan tekniklerin yetersiz olduğunu ortaya çıkarmış ve böylece cam yapmanın en önemli adımlarından olan üfleme yöntemi bulunmasını sağlamıştır. Üfleme tekniği zamanla şekil itibariyle geliştirilmiş ve cam yapımı daha kolay hale getirilerek maliyeti düşürülmüştür. Roma döneminde cam yapımı aynı zamanda metal ve seramik modellerden de etkilenmiş ve çeşitliliği arttırılmak suretiyle süsleme sanatında da kullanılmıştır. Bu süsleme sanatlarının başlıcaları şunlardır: Kabaralama, kesme, yontma, oyma kalıplama ve baskılama (presleme), cama tel yerleştirme, mineleme, yaldızla boyama, içten renklendirme ve Millefiori (İtalya'nın Murano bölgesine ait cam sanatı).
İmparatorluğun genişlemesi camcılık sanatının dünya üzerindeki birçok yere ulaşmasını sağlamıştır. İspanya, Galya ve germen ülkeleri mevki olarak Roma'ya daha yakın oldukları için uzak devletlere oranla bu sanatı daha erken öğrenmişlerdir. İlerleyen zamanlarda Roma ‘nın Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrılması ve onunda akabinde başkentin İstanbul'a (Constantinople) taşınması tüm ustaların Bizans'a gelmesine sebep olmuştur.
Yakın Doğu'da ise Sasaniler ile başlayan camcılık İran'da yaşamına devam etmiş ve üfleme tekniği bu topraklarda da kendini göstermiştir. Paris'te olan madalyalar müzesindeki Hüsrev 1 in kupası bu sanata ait bir parçadır. Fatimiler döneminde Kahire'de kesme cam yapımı için kayaç kristalleri örnek alınmış ve uygulanan yöntemlerle cama bitkisel ve hayvansal şekiller verdirilmiştir ancak Müslüman cam ustalarının dünyaca büyük üne kavuşmaları cam üzerine uyguladıkları mine sayesinde olmuştur çünkü mine kullanılan camlar şekil ve biçim itibariyle her etnik kimliğe uygun olduğu için doğu ve batıya kandil v. b nesneler biçiminde yapılmışlardır.
Çin'de ise cam üretimi tıpkı günümüzdeki gibi kopyalayarak yapma ve satma üzerineydi. Daha çok yeşim, mercan ve porselen gibi taşları cam kullanarak taklit etmeye çalışıyorlardı. Zaten o dönemlerde cam asla saydamlığı için kullanılmamıştı. Ticaretin gelişmesiyle Çin elindeki camları hem Roma hemde İran ile değiştirerek yeni camları taklit etmeyi başardı. Böylece cam sanatı Hindistan'a kadar ilerlemiş oldu.
Renksiz cam yapmak çok zor olmakla birlikte bu tekniğide bilen usta sayısı dünya üzerinde çok azdı. Hatta batıdaki ustaların neredeyse büyük bir kısmı bu tekniği bilmiyorlardı lakin Venedikli ustalar camı renklendirmenin yöntemini yeniden keşfederek Venedik'in cam sanatı tarihinde kalıcı bir iz bırakmasını sağladılar. Avrupa'da renksiz cam çok büyük bir değer ve öneme sahipti. Ayrıca çok daha pahalıydı. Bu gibi durumlar ele alındığında dönemin yöneticileri tarafından bu yöntemi bilen ustaların korunması ve büyük bir gizlilikle tekniğin saklanması gerekiyordu. Bu sebeple ustalara toplum içinde geniş statüler verildi ve cam yapımevlerinin yerleri değiştirilerek merkez Murano adasına taşındı. Venedikli ustalar camlarını yaparken tıpkı Müslüman ustalar gibi mineler ve yaldızlarla süsleyerek onların değerlerini yükselttiler. Eserlerinde zümrüt yeşili ve erguvan rengini kullanarak onların çekiciliğini ve gösterişliliğini arttırdılar. İşleme olarakta cam içine koydukları ince çubuk yada tellere şekiller vererek camlara yeni bir görünüm kazandırdılar. Venedik cam sanatını üzerinde taşıyan ustaların sırları 17. yüzyıla kadar devam etmiş ancak nihayetinde ustaların ülke dışına çıkmaları sebebiyle yöntem çabucak Avrupa'ya dağılmıştır.
Türk tarihinde ise camcılığın yeri çok büyüktür. Yapılan kazı araştırmalarında Selçuklular ve Artuklular dönemine ait cam işleri bulunmuştur. Bu cam işlerinden bazıları Diyarbakır'da ki Artuk sarayına aittir. Bulunan cismin şekil ve yapısı incelendiğinde eserin mozaik cam küplerden oluşmuş bir ejder figürü olduğu anlaşılmıştır. Selçuklu devletinin aynı zamanda başkenti olan Konya'da ki Kubadabad sarayında ise filgözü denilen bombeli kadeh ve tabak benzeri bir cam eşya çıkartılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğunda camcılık devlet tarafından desteklenen ve bu sebeple çok ileri olan bir kurumdur. Bu sebeple tıpkı Venedikliller gibi cam yapım evleri İstanbul'un belli yerlerine toplanmış ve üretim bu yerlerde özel yerlerden getirtilen kumlarla yapılmıştır. 19. Yüzyılda ise meslek zirveye çıkmış ve Avrupa'da ki Opal cam yapım tekniğini öğrenen Derviş Mehmet Dede sayesinde camcılık ülkemizde o dönemler üst düzeye gelmiştir.
Yapım evlerindeki cam üretimi 18. yüzyıl itibariyle yetersiz kalmaya başlayınca bir çok batı ülkesi sanayileşmeye geçmiş ancak bu durum konusunda tutarsız kalmışlardır. Amerika'da ve İngiltere'de açılan bu cam fabrikaları kapatılmasına rağmen 18 yüzyılda kurulan ilk sanayi alanıdır. Cam sanayii 19. Ve 20. Yüzyıllarda yeni eritme yöntemlerinin bulunması, makineleşmenin çoğalması, seri üretimin önem kazanması ve kristalin atılım yapması ile en son ilerleyişini yaparak gelişiminin son noktasını günümüz itibariyle yaşamaktadır.
Ülkemizde Türkiye Şişe ve Cam fabrikaları A. Ş ve Çayırova 1961, Topkapı cam fabrikası 1969, Sinop cam fabrikası 1980, Trakya cam fabrikası 1981 ve Kırıkkale cam fabrikası 1984 yıllarında üretime geçmişlerdir. Cam sanayi ülkemiz için çok önemli bir yere sahip olmakla birlikte fabrikalar tarafından üretilen ürünün dörtte birinden fazlası yurt dışına ihraç edilmektedir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.