Gelecek kaygısı, özellikle genç nüfus üzerinde büyük bir baskı ve stres yaratan bir durumlar bütününü simgelemektedir. Genç bireylerin yıllar sonra nasıl geçineceklerini, işlerinde mutlu olup olmayacaklarını, sektörlerinin zarar görüp görmeyeceğini ve bunlar gibi binlerce soru nedeniyle sürekli bir sorgulama halinin olması durumunun bütünü de, gelecek kaygısını oluşturmaktadır.
Gelecek kaygısı, özellikle rekabetin ve acımasızlığın artarak, kısıtlı kaynakları olan piyasada daha fazla oyuncunun yer alması ile kendini göstermektedir. Henüz daha ergenlik çağlarında, gelecek ile ilgili sorgulamaların içinde bulunan birey, üniversiteden mezun olmaya yakın zamanlarda bu kaygıyı daha fazla hissetmektedir. Mezun olur olmaz güzel bir iş hayatına kavuşan bireylerin yanı sıra, uzun süre iş bulamayan ve geçinemeyen bireyler düşünüldüğünde, gelecek kaygısının özellikle ikini grupta bulunanlarca ne ölçüde hissedilebileceği tahayyül edilebilir.
Ekonomik sistemin sağlam temellere oturmadığı, daha çok belli kişi ve kurumların hareketlerine göre şekillendiği ülkelerde, kişiler de meslekleri ile ilgili uzun süreli rahatlık duygusunu yaşayamamaktadır. Her ne kadar bekar yaşanılan dönemde, bu durum çok rahatsız edici olmasa da, evlendikten ve çocuk sahibi olduktan sonra artan geçim sıkıntısı ve sorumluluk duygusu düşünüldüğünde, gelecek kaygısının şiddeti de artacaktır.
Aslında olması gereken, iyi bir lise eğitiminin ardından, hiçbir koşula bakmaksızın, ileride yapılmak istenen işe yönelik olarak bir üniversite eğitiminin alınması gerekliliği olsa da, günümüz şartları düşünülerek, bireyler istedikleri meslekleri yapamamaktadır. Örneğin, gazetecilik okumak isteyen birey, ileride ekonomik anlamda zorluk çekeceğini düşünerek, istediği bölümü okumak yerine, ekonomik anlamda kendisini daha iyi bir konuma getirebilecek mesleklerin eğitimini almak zorunda kalmaktadır. Yani, birey gelecek kaygısı nedeniyle, istediği eğitimi alamamakta ve istediği mesleği icra edememektedir.
Benzer bir zorunlu durum ise, çeşitli kurum ve kuruluşlarda yaşanan dönemsel kadrolaşmalardan dolayı, bireylerin bazı kritik mesleklerden uzak durmak zorunda kalmasıdır. Örneğin siyasal bilimler eğitimini, dileyen herkesin alması gerekirken, dönemin şartları nedeni ile bu eğitim sonrası pek de iyi bir noktaya ulaşamayacağını düşünen birey, bu bölüm yerine daha alakasız ve daha farklı bir bölüm okuyabilmektedir. Buna bağlı olarak da, meslek hayatını istediği alan yerine daha farklı bir alanda geçirmek durumunda kalacaktır.
İş hayatı, bireylerin hayatının neredeyse tamamına yakınını oluşturmaktadır. Tüm gününün büyük bölümünü işinde geçiren bireyler, bu anlamda iyi bir hayat için kendilerine uygun işler seçmek zorundadırlar. Mutlu olunan işten, tatmin edecek parayı kazanan birey ise, hayatını oldukça mutlu şekilde sürdürebilmektedir. Bu bağlamda, bu iki koşulun birlikte sağlanamadığı tüm durumlarda bir sıkıntı olacaktır.
Genç bireyler, kafa rahatlığını sağlamak ve buna göre kendilerini geliştirmek zorundadırlar. Üretken ve yaratıcı toplumlar, genç bireyleri en etkili şekilde kullanabilen toplumlardır. Bu kafa rahatlığı ve yaratıcılık ise, gelecek kaygısı olmadan sağlanabilir. Şöyle ki, aç bir insan nasıl ki felsefe ve bilimle uğraşmak yerine, karnını doyurmayı düşünmekteyse, gelecek kaygısı taşıyan bireyler de öncelikle hayatlarını garanti altına almaya çalışacaklardır. Bu şekilde de, ne kişisel gelişimlerine, ne de toplumsal gelişime katkı sağlayamayacaklardır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.