İstiklâl Caddesi, İstanbul’un en eski semtleri arasında yer alan Beyoğlu’nda, Tünel’den Taksim Meydanı’na kadar olan alanda yer alır. Yaklaşık 1. 400 metre uzunluğundadır. Caddenin orta noktası olarak, Galatasaray Lisesi'nin yanından geçen Yeni Çarşı Caddesi'nin caddeyle kesiştiği ve 50. Yıl Anıtı'nın bulunduğu yer kabul edilir. Paralelinden geçen Tarlabaşı Bulvarı ile birlikte, Beyoğlu ilçesinin iskeletini oluşturur. 9 Ayrı mahalleyi kapsayan İstiklal Caddesi, ortalama 74 metre yüksekliğine sahiptir.
Caddenin ilk şekillenme evresi, Bizans döneminden sonra başlar. Bizans hüküm sürerken, surlarla çevrili bir Cenova kolonisi halinde var olan Galata, çeşitli Latin topluluklarını, Katolik kiliselerini ve manastırlarını bünyesinde bulundurur. Haliç'in bu yakasına ise, Pera adı verilir. Galata nüfusunun hemen hemen tamamı, surlar içindedir. Bizans döneminde, Galata'nın canlı yapısı ve ticari özellikleri, İstanbul’un Osmanlı idaresine geçmesiyle beraber bir takım güvencelerle daha da gelişince, surlar içine sığmamaya başlayan Latinler, Boğaz'a ve Haliç'e bakan yamaçlara doğru taşınmaya başladılar. Bu zaman zarfında, sırt boyunca boydan boya uzanan dar yol da zaman geçtikçe değerlendiriliyor ve İstiklal Caddesi’nin silüeti oluşmaya başlıyordu. Yine bu dönemde, hareketli ticari yapı, birçok milletten tüccarları ve soyluları bölgeye çekmiş, bugünkü İstiklal Caddesi ve çevresine göçler artmış, hatta Fransız Elçiliği olarak kullanılan tarihi bina da yapıma bu dönemde başlanmıştı. Takip eden süreçte, İngiliz Sarayı (İngiltere Elçilik Binası) inşa edildi.
II. Bayezid, “Dörtyol”şeklinde tabir edilen mevkide bir mescit yaptırdı. Asmalı olmasından dolayı, Asmalı Mescit olarak bilinen bu mescit, günümüzde yerinde olmasa bile, ismi kendi sokağında yaşatılmaktadır. Aynı dönemde, Acemioğlanlar Kışlası yapılmış, I. Süleyman döneminde ise (1520-1566) aynı kışla yıktırılıp yeniden inşa ettirilmiştir. Bu bina, Galatasaray Lisesi’nin binasıdır.
15. Yüzyıl göçleri ile artan Müslüman nüfus yerleşimi, gayri Müslüman nüfus kadar hızlı artmamıştır. Pera adı verilen mevkide, çok sayıda yabancı kökenli insan yerleştiği için, bu nüfusun ihtiyaçlarına göre de mekanlar, kulüpler açılmaya başlanmıştır. Yabancılar, kendi kültürlerini ve eğlence anlayışlarını, bu alanda yaşatmışlardır. Yine yapımı bu döneme denk gelen, Fransız Sarayı yanındaki St. Louis Kilisesi de, Beyoğlu'nun ilk “Latin Kilisesi” olarak bilinir. Bu inşaat, 1628 yılında tamamlanmıştır. 17. yüzyıldaki cadde görünümü, Galata surlarının kuzeyinde yer alan Galata Kulesi yakınındaki Kule Kapısı'ndan başlayarak, Galata Sarayı isimli kışla mektebine kadar olan güzergahı simgeliyordu. Ceneviz elçisinin evi, Hollanda Elçiliği, Fransisken Kilisesi, Terra Sainte Kilisesi, biraz aşağısındaki Venedik Elçiliği, yakınındaki Fransız Elçiliği, İngiliz Elçiliği bu dönemde caddede yer aldığı bazı kaynaklarca söylenen yapılardı. 18. yüzyılda, caddenin gelişimi ve oluşumunun sürmesi devam etti. Saint Antoine Kilisesi, ilk defa 1752 yılında inşa edildi. Santa Maria Draperis Kilisesi ise yangın ve deprem felaketleri geçirerek, bugünkü haliyle 1769 yapıldı. Bu yüzyılın sonu itibariyle, İstiklal Caddesi’nin Galatasaray Meydanı’na kadar olan bölümünde karşılıklı binalar konuşlanmış, meydandan sonra ise tek tük evler yer almıştır. Bölgedeki evlerin ahşap ve kerpiçten yapıldığı belirtilir.
19. yüzyılda, İstiklal Caddesi’nin bugünkü haline en yakın durumu oluşmaya başlamıştır. Özellikle bu yüzyılın ikinci yarısındaki gelişmeler, bir yandan da Tanzimat Fermanı’na bağlı olarak yaşananlar sonucu, Osmanlı’nın aydın ve entelektüel gençleri ile birlikte, gayri Müslimlerin istiyaçlarına da hitap edecek şekilde inşa edilen birçok yapı, caddeye batılı bir hava katmıştır. Reformlar ve imtiyazlar sonucu, daha rahat bir hayat tarzına kavuşan ahali için, cadde gelişmesini ve genişlemesini sürdürmüştür. Özellikle Abdülaziz döneminde hızlanan bu gelişmeler, Avrupalı başkentlerdeki eğlence anlayışı ve bilhassa Paris’in ünlü sokaklarındaki havalı tarz caddeye yansıdı. Bu süre zarfında, sokakların taşla döşenmesi, gazla aydınlatılma işlemlemleri, kanalizasyon sisteminin yapılması, akabinde elektriğin getirilmesi, Tünel'in yapımı, atlı tramvayların sokaklarda yer alması, elektrikli tramvayların kullanıma alınması gibi çok sayıda altyapı hizmeti hayata geçirildi. Tünel ve Taksim Meydanı arasındaki bölümde yoğunlaşan bu hizmetler, caddenin de çehresini değiştirmişti.
20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan savaşlara ve işgallere rağmen, Cumhuriyet’in ilanından sonra caddenin adı “İstiklal Caddesi” oldu. Cadde, daha önceki dönemde “Cadde-i Kebir”, “Büyük Cadde” ve “Grande Rue de Péra” şeklinde anılmaktaydı. Sanat galerileri, tarihi sinema ve tiyatroları, uğrak lokantaları, kafeleri, pastaneleri ve otelleri ile görkem ve ihtişamını sürdüren İstiklal Caddesi, 1917 Ekim Devrimi ve bağlı olarak yaşanan iç savaştan sonra memleketlerinden kaçan Beyaz Rusların kendi kültürlerini, müziklerini, alışkanlıklarını caddeye yansıtmaları ile bambaşka bir hale büründü. 19. yüzyıl sonu itibariyle, cadde ve bağlı olunan mevkide, pek çok farklı dil konuşulur ve değişik kültürler bir arada yaşanırken, Cumhuriyet’in ilanı sonrası belli bir Türkleştirme politikası etkisi cadde ve çevresinde görüldü. Bu durum, caddenin mozaiğini bozmazken, ilerleyen zamanda yaşanan 2. Dünya Savaşı döneminde yabancılardan alınan bir takım vergiler, 1955 yılındaki 6-7 Eylül olayları, İsrail Devleti’nin kurularak o devlete yoğun Yahudi göçü olması gibi etkenler, caddenin eski havasını bozmaya başlamıştı. Yerlerinden ayrılan yabancı kökenli zanaatkarlar ve sanatçıların yerleri, aynı niteliklerle doldurulamadı.
Beyoğlu ve İstiklal Caddesi, bu süreçte yavaş yavaş köhneleşmeye, fakirleşmeye, zevksizleşmeye terk edildi. Binalar bakımsız kaldı, kimi tarihi yapılar yıkılıp, yerlerine çirkin ve estetik yoksunu beton yığınları inşa edildi. Zaman içinde İstanbul’un Anadolu’dan aldığı büyük göçler yaşandı. Bu göçler sonucu, varoş semtlerde işçiler yerleşmişken, Beyoğlu ve çevresi ise lümpenleşen insanların uğrak yeri oldu. Cadde giderek yozlaştı, eski havası ve çekim merkezi özelliği ortadan kayboldu. Ancak, 1990'lı yılların başından itibaren, İstiklal Caddesi'nde yenilikler ve değişimler yaşandı. Kadınların gidebileceği ve rahat hareket edebileceği birçok yeni yer açıldı. Ana caddeye çıkan bazı yan yollar trafiğe kapatıldı. Zemindeki taşlar değiştirildi, köhne ve pis kalmış binaların ön cepheleri temizlendi. Pek çok eski bina restorasyondan geçti, onarım ve bakım çalışmaları hızlandı. İstiklal Caddesi, hızla eski popülaritesini ve ilgi çekiciliğini yakalamaya başladı.
Yakın geçmişte değişime başlayan ve izleri günümüze uzanan düzenlemelerle birlikte, alış veriş anlamında da, yemek içmek ve eğlenmek anlamında da, İstiklal Caddesi büyük bir merkez olmuştur. Her bütçeye uygun dükkanlar, barlar, kulüpler, gece mekanları, restoranlar ve benzer yerler cadde üzerinde bulunarak, hitap ettikleri her çeşit insanı da caddeye çekebilme suretiyle, belki de Türkiye’nin en kozmopolit caddesi özelliğini İstiklal Caddesi’ne kazandırmışlardır. İstiklal Caddesi ve caddenin sonunda yer alan Taksim Meydanı, seslerini tüm dünyaya duyurabilmek ve haklarını aramak isteyen topluluklar için bir eylem merkezi özelliğine de sahiptir. Çeşitli protestolar, isyanlar, eylemler, yürüyüşler, basın açıklamaları ve benzer aktiviteler, bu cadde ve alanlar üzerinde gerçekleştirilmektedir.
Beyoğlu, ara sokakları, meydanları, tarihi yapıları ve arka mahalleleriyle birlikte bir bütündür. Kozmopolit yapısını görebilmek adına, cadde bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Taksim Meydanı’ndan, Tünel istihkametine doğru, cadde üzerinde yer alan bir takım yapılar ise şunlardır;
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.