İnsanlık tarihinden itibaren “insan” kavramı/mefhûmu üzerinde çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Feylesoflar, söz konusu kavram üzerinde çeşitli çağrışımlardan yola çıkarak birçok fikir elde etmişlerdir. Bu hususta özellikle de insanın insan hayatındaki yeri insanın insana olan konumu ve duruşu gibi konulara daha çok kafa yorulmuştur. Düşünürler, fikir adamları insanı, bazen eksik ve olumsuz yönleri ile nitelendirerek çeşitli çıkarımlardan bulunmuşlar bazen de insan kavramı yüceltilerek nitelendirilmiştir.
Bu noktada insanın çok eski zamanlarından, uygarlık öncesinden yola çıkarak Thomas Hobbes, “Homo homini lupus” yani “İnsan, insanın kurdudur. ” Şeklinde bir söz söylemiştir. İngiliz düşünür Hobbes, bu sözüyle insanın uygarlık öncesindeki yırtıcılığından yola çıkmıştır. Ancak, Hobbes, insanın kendi hayatına çeşitli müeyyideleri bulunan kanunlar koyması ile bu kurt olma halinden kurtulduğunu da dile getirmiştir. Esasen İngiliz fikir adamı Thomas Hobbes, bu sözünün temelinde insanın insanı yediği düşünülen dönemler yatırmaktadır. İnsanın insan ile olan ilişkisi konusunda Emanuel Swedenborg ise “İnsan, insanın celladıdır. ” demiştir. İsveçli filozof Swedenborg, insanın insana durumunu cellatlık olarak nitelendirir ve cehennemin yeryüzünde olduğuna dikkat çeker. Bu noktada Jean Paul Sartre da “Cehennem bizim çevremizdeki insanlardır. ” diyerek Swedenborg ile paralel bir fikir beyan etmiştir.
Sartre, varoluşçu felsefeyi iliklerine kadar yaşayan bir düşünür olarak cehennemi insanın yarattığını dile getirmiştir. Bu fikirlerin yanı sıra Baruch Spinoza ise “Homo homini Deus” yani “İnsan, insanın Tanrı'sıdır. ” sözü ile farklı bir noktaya dikkat çekmiştir. Spinoza, bu sözü ile insanın kendi kendisini her açıdan doyurduğuna, sürekli bir değişim içinde olduğuna ve bu değişimin de devamlı daha ileri yönde olduğuna işaret etmiştir. Nitekim, dünya insan fikirleri ile daimi bir ilerleme içerisindedir. İnsanlık bilimsel ve teknolojik açıdan bir türlü doyum noktasına ulaşmadan, sürekli bir adım ileriye taşınmaktadır. Bu değişim kimi zaman olumsuz kimi zaman da olumlu sonuçlanmaktadır. Bu durumun en dikkat çeken örneklerinden biri de sürekli gelişen savaş teknolojisidir. İnsanoğlu tarafından üretilen ve insanlığa asla kapanmayacak bir yara bırakan atom bombası bunun en büyük örneğidir. Hiroşima’ya atılan atom bombası insanın insana olan kötülüğünün dikkat çeken örneklerinden biridir. Bunun yanı sıra günümüzde de kimi zaman korkunç kimi zaman da muazzam bir şekilde ilerleyen ve çarçabuk tüketilen teknoloji insanın çoğu kez işine yarayarak büyük kolaylıklar sağlamaktadır.
Spinoza'’nın sözünden yola çıkarak insan hem iyiyi hem de kötüyü kendisine yaşatarak hareket etmektedir. Spinoza'’nın bu sözüne paralel olarak savaş ve barış kavramlarını da insanın insana olan konumu kapsamına alabiliriz. Barış kavramı savaşın bir sonucu olarak varlığını korumaktadır. Yani insan yine kendi dünyasını kendisi yaratmaktadır. Jean Paul Sartre’'ın yanı sıra varoluşçuluğun bir diğer simgesi olan Nietzsche ise bu duruma farklı bir açıdan bakmaktadır. Nietzsche, bir üstün insan yaratma uğraşından bahsetmektedir. Söz konusu üstün insan maddi yaşamdan arınarak iyiyi amaçlamanın da ötesinde tarafsız bir mertebeye ulaşarak kendini tamamlamalıdır. Üstün insan kavramına İslam dünyasında da varlığını duyurmaktadır. Tasavvufta yer alan kamil, olgun insan fikri de bu açıdan insanın dünyadan arınmasına örnek olarak gösterilebilir. Tasavvuftaki fenâ yani benliği yok etme fikri bu açıdan maddeden kurtulma ve üstün insanı bulma noktasında muazzam bir fikir olarak sayılmaktadır.
Filozoflar, bu şekilde insan kavramı üzerinden çeşitli fikirler temellendirerek insanlığa sunmuşlardır. İnsan kavramı bu şekilde kimi zaman paradoksal çıkmazlara sürüklenmiş kimi zamanda bu gibi fikir bollukları ile çeşitli şekillerde çelişkiler ile geliştirilmiştir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.