Resmi kayıtlara göre 2 Nisan 1929 tarihinde doğan şair, kendisinin ve akrabalarının açıklamalarına göre 1926 senesinde Kayseri'de dünyaya gelmiştir. Babası Karabeyoğulları'ndan fırıncı Hasan Hüseyin Bey; annesi ise Yağcıoğulları'ndan Latife Hanım'dır. Sanatçı, ilkokulu 1941 yılında tamamlamış ve eğitimini Kayseri Lisesi'nin orta kısmında sürdürmüştür. Mahalle fırıncılığı yapan babası 1942 yılında vefat edince, sanatçı maddi zorluklar içinde büyümüştür. Boş vakitlerinde ailesine yardım etmek isteyen Mustafa Necati, kilim dokuyarak evin geçimine katkıda bulunmuştur.

Kayseri Lisesi'nin orta kısmını birçok zorlukla bitirdikten sonra, o vakitler Konya'da olan Kuleli Askeri Lisesi'nin sınavlarını kazanmıştır. Lise yıllarında, edebiyat öğretmeni Albay İsmail Hakkı Erdoğan'ın tesirinde kalmıştır. Şairin ilerleyen yıllarda iri cüssesi, beyaz saçları ve her zaman gülen yüzüyle anımsadığı bu öğretmeni, öğrencisinin şiir denemelerini düzeltmiş, altlarına da şairi teşvik eden yazılar yazmıştır. Kuleli Askeri Lisesi'ni üçüncülükle bitiren Karaer, daha sonra Harp Okulu'na girmiştir. 1947 senesinde Ankara'da olan Kara Harp Okulu'na girmesi onun için bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü şair, yeni başladığı okulu sayesinde yeni edebiyat çevreleriyle tanışma şansı bulmuştur. Liseden arkadaşı Gültekin Samancı sayesinde kendilerinden bir üst sınıfta olan Bekir Sıtkı Erdoğan ile tanışmıştır. Zamanla bu üç Harbiyeli, üç şiir dostu olmuşlardır.

30 Ağustos 1949 tarihinde istihkâm asteğmeni olarak mezun olan Mustafa Necati, Ankara'da bir yıl daha subay olarak okuduktan sonra, 1950-1951 yılları arasında Eyüp'teki İstihkâm Okulu'nda temel eğitim kursu almıştır. Aynı sene Şükran Altmışyedioğlu ile evlenen şair, Bursa'nın Karacabey ilçesinde bulunan 6. Tümen İstihkâm Taburu'nda ilk kıta görevine başlamıştır. Karacabey'de bulunduğu süre zarfında üsteğmenliğe yükselen şair, birliğinin 1956 yılında Çanakkale'nin Ezine ilçesine atanınca buraya yerleşmiştir.

1957 senesinde doğu görevi için Sarıkamış'a tayin ettirilmiştir. Aynı yıl, dışarıdan sınavlara girerek, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazanmıştır. 1959 yılında doğu görevini sona erdiren Mustafa Necati, Ankara'daki 2. Ordu İstihkâm İnşaat Taburu'na atanmış ve yüzbaşılığa terfi etmiştir.

1961 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki eğitimini bitirmiştir. 1962 yılında birliği ile beraber Konya'ya gitmiştir. Ramazan ayı sonrasında ağır bir mide kanaması geçiren sanatçı, askeri uçakla Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne getirilmiştir. Burada yapılan başarılı bir ameliyatla sağlığına kavuşmuştur.

Ameliyatın ardından, 1963 yılında Orta Menzil Komutanlığı Bağımsız İstihkâm Bölük Komutanı olduğu için tekrar Ankara'ya geri dönüş yapmıştır. Aynı yıl içerisinde binbaşılığa yükselen sanatçı, ayrıca Milli Savunma Bakanlığı İnşaat ve Depo Yardımcılığı görevini üstlenmiştir. Bu görevine ek olarak M. S. B. İnşaat ve Emlak Daire Başkanlığı İcra Subaylığı görevi de kendisine verilmiştir. Daha sonra, almış olduğu hukuk eğitimi de göz önünde bulundurularak, aynı bakanlığın Nato Enfrastrüktür Daire Başkanlığı İstimlâk Müdürü de olmuştur.

1967'de Kırklareli'deki 33. Tümen İstihkâm Taburu Harekât ve Eğitim Subaylığı görevine getirilmiştir. 20 Ocak 1969 tarihinde kendi rızasıyla emekli olan Karaer, İstanbul'a yerleşmiştir.

28 Ocak 1969 tarihinde Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü'nde şef olmuştur. 1970 senesinde kurumun muhasebe müdür yardımcısı, 1976 yılında da koordinasyon ve idare müdürü olmuştur. 18 Eylül 1978 tarihinde genel müdür olan sanatçı, ölümüne kadar burada çalışmaya devam etmiştir.

Basın İlan Kurumu'nun yanında şiirler de kaleme alan Mustafa Necati, yaşamının son senelerinde sağlık sorunlarıyla boğuşmuştur. 1962 yılında geçirdiği mide ameliyatı sayesinde hayata dönmüştür; fakat mide ağrıları onu rahatsız etmeye devam etmiştir. Mide ağrısının sebebi olarak safra kesesindeki taşlar düşünülmüş ve bundan dolayı Ocak 1995'te safra kesesi ameliyatı olmuştur. Ameliyata rağmen ağrılarında azalma olmamıştır. 14 Mart 1995 tarihinde sağlık durumunun kötüleşmesi nedeniyle Florence Nightingale Hastanesi'ne kaldırılmış; teşhisi yapılamayan bir hastalık yüzünden de aynı gün hayata gözlerini yummuştur.

Sanatı

Ortaokul birinci sınıf öğrencisiyken, "Türk" adlı şiiri, il gazetesi Kayseri'nin 19 Ocak 1942 tarihli ve 1600 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. Aynı yılın yaz aylarında, İstanbul'da çıkarılan haftalık Çınaraltı dergisinin 29 Ağustos 1942 tarihli 49. sayısında "Yurdumun Dağlarında" şiiri çıkmıştır. Daha önceki şiirlerinde Necati mahlasını kullanan şair, artık bu şiiriyle birlikte Mustafa Necati Karaer ismini kullanmaya başlamıştır.

Ankara'ya gelişinden bir yıl sonra şiir çevresi genişlemeye başlamıştır. İlhan Geçer, Mehmet Çınarlı ve Ayhan Hünalp gibi şairlerle tanışan Karaer, neredeyse her hafta sonu öğleden sonra Behçet Kemal Çağlar'ın Sıhhiye Cihan Sokak'taki evinde yapılan şiir toplantılarına katılmıştır. Bu toplantılarda önce sanat ve edebiyat konuşulurmuş ve sonra da şairler oturma sırasına göre en yeni şiirlerini okurlarmış. Genç yaşlı pek çok sanatçının bir araya geldiği bu toplantılara kimi zaman Orhan Seyfi Orhon, Âşık Veysel gibi usta sanatçılar da katılmışlardır.

Ankara'da yaşadığı yıllarda şiirlerini önceleri Bayrak, Nilüfer, Kaynak, Pınarbaşı, Kaynak, Ülkü gibi gazete ve dergilerde yayımlanmıştır. Çınaraltı ve Şadırvan yayın hayatını sürdürdüğü sürece, eserlerini bu dergilerde de yayımlamıştır. Bu dergilerin yayın hayatı sona erince, şiir ve yazılarını Doğu, Elif, Çağrı, Her Hafta, Türk Yurdu, Türk Dili, Yedigün dergilerinde çıkmıştır. Kendisinin de yöneticilerinden olduğu Hisar dergisinin çıkmasından sonra, şiir ve yazılarını burada çıkarmıştır.

Ankara Türk Ocağı binasında yapılan bir sanat toplantısında, Mehmet Çınarlı'nın Türk Yurdu dergisinin sanat açısından zayıf olduğunu, güçlendirilmesi gerektiğini söylemesiyle birlikte, Mehmet Çınarlı başkanlığında bir sanat kolu kurulmuştur. Türk Ocağı Sanat Kolu'nda Hisar topluluğu üyelerinden İlhan Geçer, Gültekin Samancı ve Mustafa Necati Karaer de bulunmuştur. Bu sanatçılar Türk Yurdu dergisinin sanat ve edebiyat sayfalarının yönetimine katkı yapmışlardır.

Karaer'in Ankara'ya dönüşüyle birlikte, Hisar'ın yayın hayatına kazandırılması çalışmaları hız kazanmıştır. Gültekin Samancı ve Mustafa Necati dergiyi yeniden çıkarmanın gereklerinden bahsetmişlerdir. Sanat çevrelerinin de baskısıyla, Mehmet Çınarlı ikna edilir ve Ocak 1964'te çıkan 76. sayı ile Hisar dergisinin ikinci dönem yayın hayatı başlamıştır. 1973 senesinde Tercüman Gazetesi'nin 1001 Temel Eser serisi kapsamında Karacaoğlan adlı inceleme araştırma eseri yayımlanan Mustafa Necati, bu eseriyle Müzik-San Vakfı'nın Türk Folkloruna Üstün Hizmet Ödülü'nü kazanmıştır. Bu kitabın geliştirilmiş ikinci baskısı ise, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca yayımlanan Türk Büyükleri Dizisi'nde yer almaktadır.

1977 yılında Güvercin Uçurmak adlı ikinci şiir kitabını yayımlayan şairin Kuşlar ve İnsanlar adlı şiir kitabı, 1981'de Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca Atatürk'ün doğumunun 100. yılı sebebiyle açılan şiir yarışmasında birinci olmuştur. Bu şiirler, bakanlık tarafından kitaplaştırılmıştır. Aynı yıl, Ankara Gazeteciler Cemiyeti de, bu eserinden dolayı sanatçıya, yılın şairi ödülünü vermiştir.

Hisar dergisinin ikinci yayın döneminin de sona erince, Kerem ile Aslı hikâyesini manzum biçimde kaleme almaya ağırlık vermiştir. 1970 senesinde yazmaya başladığı ve bazı kısımlarını Hisar dergisinde yayımladığı bu eseri, 1985'te tamamlayabilmiş ve Dergâh yayınlarından çıkararak okuyucularına sunmuştur. Bu eseri sayesinde Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın şairi ilan edilmiştir.

Üslubunu bulana dek şiirini iç ve dış yapı özelliklerinde yoğun çalışmalar yapan şairin şiir hayatı, hazırlık ve olgunluk dönemi olmak üzere ikiye ayrılabilir.

1938-1950 yılları arasında yazılan ve henüz üslubu oturmamış şiirlerini hazırlık dönemi ürünleri olarak kabul etmek mümkündür. Şair, üslup arayışı içinde olduğu bu şiirlerinde ölçü, kafiye ve nazım birimi gibi öğeleri geleneksel biçimde kullanmıştır. Şirinin iç ve dış yapı unsurları zamanla güçlenen şair, halk şiirini taklit etmekten kurtularak bilinçli bir senteze dayalı, özgün bir üsluba ulaşmıştır. Bu devrin sonlarında biçim ve içerik, şiirin iki ayrı unsuru olarak kalmamış, estetik bir bileşime kavuşarak ahenkli bir bütün durumunu almıştır.

Mustafa Necati'nin 1950 yılından sonra yazdığı şiirler ise, artık kişilik oluşumunun tamamlandığı, Mustafa Necati Karaer imzasını taşıyan olgunluk dönemi eserleridir. Önceleri genellikle halk şiiri tarzında manzumeler yazan şair, gelinen bu aşamada özgün bir yapı kurmayı başarmıştır.

Olgunluk dönemi şiirlerinde gelenekselliğe ait nazım şekillerini az kullanan sanatçı, üslup özelliklerini gösteren şiirlerini genellikle serbest düzenli nazım şekilleriyle kaleme almıştır. Eşit sayılı dizelerden oluşan bentlerle ve kuralları geleneğe bağlı veya şairce belirlenmiş kafiye düzeniyle oluşturulan bu nazım şekilleri, serbest ölçüyle esnetilmiş ve Mustafa Necati Karaer'in üslubunu oluşturmuştur. Nazım birimi ve kafiyeyle kurallara bağlanırken serbest ölçüyle sınırları genişleyen bu şiir anlayışı, şairin olgunluk devri şiirinin temel özelliklerindendir.

Olgunluk dönemi şiirlerinde üslubunu ortaya koyan ve şairin edebi kişiliğinin en belirgin özelliklerinden birini oluşturan özel duyuş tarzı, şiirinin her döneminde yalnızlık, can sıkıntısı, hüzün, korku ve ölüm temalarıyla karamsar bir tablo çizmiştir.

Şiirine hâkim olan bu karanlık ruh hali, şairin çocukluk dönemine uzanmaktadır. Babasının ölümüyle zor günler geçiren Mustafa Necati, 2. Dünya Savaşı'nın tüm dünyada sebep olduğu ekonomik bunalımı, yetim bir çocuk olarak yaşamıştır. Sanatçı, eğitimini tamamlamak için askeri okullarda eğitim almış, bu yüzden ailesinden uzak şehirlere gitmiş ve bu da o dönemdeki şiirlerindeki gurbet acısı, sıla özlemi gibi duygular egemen temalar haline gelmiştir.

Karaer, hayatının büyük bir çoğunluğunda, nedeni kesin olarak bilinmeyen bir mide ağrısı çekmiş, biri çok ağır olan iki ameliyat geçirdiği halde bu mide ağrısından kurtulamamıştır. Sanatçının şiirlerinde ölüm konusunun çokça yer almasının sebebi olarak, yaşamış olduğu sağlık sorunlarını göstermek mümkündür. Çocukluk yıllarında çekilen zorluklara, sağlık sorunları da eklendiğinde, şiirlerinin karanlık ruh halinin açıklanması zor olmayacaktır.

Karaer'in üslubunu oluşturan unsurlar arasında, zengin imgeleminin önemli bir yeri bulunmaktadır. Çocukluk ve gençlik yıllarını hikâye ve masal atmosferinin hâkim olduğu bir çevrede geçiren şair, edebiyat çalışmalarının her evresinde bu zengin ve köklü kaynaktan yararlanmasını bilmiştir.

Mustafa Necati, şiirin temel öğesi olan dilin, ayrıca toplumun fertleri arasında anlaşmayı sağlayan sosyal bir görev üstlendiğini, sadeleştirme hareketlerinin bilimsel araştırmalarla yapılması gerektiğini belirtmiştir. Dilimize başka dillerden gelmiş, ancak Türkçeye mal olmuş sözcüklerin atılmasına karşı çıkmıştır. Onun, dilimizdeki yabancı sözcükler karşısındaki tutumu, Genç Kalemler dergisinin ilkeleriyle uyum göstermektedir.

Mustafa Necati'nin şiirlerindeki kelimeler, %78 oranında Türkçe kökenli sözcüklerden, %22 oranında da yabancı kökenli sözcüklerden meydana gelmektedir. Bunların çoğunluğu ister Türkçe, ister yabancı kökenli olsun halkın büyük bir bölümünce bilinen ve günlük yaşamda da kullanılan sözcüklerdir.

Şiir, temel yapısı olan dilden seçimler yapılarak meydana getirilen bir kompozisyondur. Aslında, her türdeki edebiyat eserinin temel yapısı dildir. Ancak, bu temel yapı, şiir için çok daha bireysel ve özel bir kullanımı gerektirir. Sözcükler, şiirdeki yerlerini sadece anlamına göre değil, ses yapılarına göre de almışlardır. Böyle bir yapı içinde birbirleriyle ilişkiye geçen sözcükler, ses ve anlam kompozisyonundan oluşan bir iç ahenk oluştururlar. Bu da, şiirselliğin doğmasına sebep olur.

Dilin bireysel ve özel bir biçimde kullanımı üslubu doğurmaktadır. Üsluba sahip olan her şair gibi Karaer'in de duygu, düşünce ve hayallerinden beslenerek seçtiği kelimelerle, kendine özgü, sağlam bir üslubu vardır.

Şiir dili, etki gücünü daha çok ses unsurundan almaktadır. Mustafa Necati Karaer'in üslubunda, hem anlamı güçlendirmek, hem de musikiyi sağlamak için kelime, kelime grupları ve dize tekrarları önemli bir yer tutmaktadır. Şairin olgunluk döneminde ulaştığı dize uzunlukları belirli bir ritme bağlı olmayan serbest ölçülü şiir yapısı içinde oluşturulmuştur. Şair, ritim öğesi olarak tekrarlardan yararlanmıştır.

Sanatçının uzun bir arayış dönemi sonucu kullanmaya başladığı serbest ölçülü şiirlerinde bir ahenk unsuru olarak kafiye yer almaktadır. Kafiyenin ses yinelemesi yoluyla oluşturduğu musiki değerinin yanında, bünyesinde bulunduğu sözcüğün anlamını destekleyerek, daha etkili kılabilme özelliğinden de sıkça yararlanmıştır.

Gençlik yılları eserlerini, Garip topluluğunun şiirselliği sağlayan pek çok öğeyi şiirden attıkları 1940'lı yıllarda halk şiiri biçiminde kaleme alan Mustafa Necati, giderek geçmişle bugünü birleştiren bir şiir anlayışına kavuşmuş ve senteze dayanan özgün bir yapıya ulaşmıştır.

Şiiri meydana getiren unsurlardan biri de imgedir. Sanatçılar; zengin, güçlü ve çok yönlü hayal gücü yetenekleri sayesinde, dış dünyadaki varlıkları ve olayları daha farklı gösterebilme yeteneğine sahip bireylerdir. Sanatçının kullandığı imgelerdeki özgünlük, üslubunu kuran temel unsurlardan biridir.

Mustafa Necati'nin üslubu üzerinde yapılan çalışmalara göre, Karaer hayal dünyası zengin bir sanatçıdır ve şiir üslubunu oluşturan öğeler arasında zengin hayal gücünün önemli bir yeri bulunmaktadır. Şair, duygu ve düşüncelerini kendine özgü imgelerle süsleyerek, içeriği şiir sınırları içinde ele almayı başarabilmiş ve 1950 sonrasında gelişen Türk şiirinde kendisine bir yer açabilmiştir.

Eserleri

Şiir Kitapları: Sevmek Varken, Kuşlar ve İnsanlar, Güvercin Uçurmak, Ses Mimarlarımızdan Şiirler, Kerem ile Aslı.

İnceleme: Karacaoğlan.

Nisan Dağları

Bir bahar gününden kalma sarhoşluğum,

Bir bahar artık düş, artık resim.

Gelme üstüme gelme sarhoşluğum

Gelme esmerim.

Gelsen, nisan yağmurlarıyla ıslansak

Ama yasak.

 

Yitik mısralar, yarım mısralar arasından

Başıma vuruyorsun gecelerle.

Seni, çoban ateşlerinde buluyorum duman duman,

Yıldızların sustuğu saatlerde

Gelsen, türküler çağırsak

Ama yasak.

 

Hangi rüzgârlar götürdü saçlarını

Hangi rüzgârlar, bilinmez ki balam,

Gitti ellerin, gitti odaların aydınlığı

Anlatamam.

Gelsen, yalnızlığın camlarını kırsak

Ama yasak.

 

Gel tomurcuğum, gel nazlım, gel bulutum

Nisan dağlarından yağmur yağmur

Tanrı değiliz diyorum

Kelime kelime durmayalım ne olur,

Gelsen, ikimiz bir mısra olsak

Ama yasak.

 

Bir nisan gününden kalma sarhoşluğum,

Bir nisan artık düş, artık resim.

Gelme üstüme, gelme sarhoşluğum

Bu mevsim başka mevsim.

Gelsen, ekim rüzgârlarıyla savrulsak

Ama yasak.

Kategoriler:

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Coğafya Tarih Sitesi Matematik Sorusu Türkçe Sitesi