İnsanoğlu, var olma mücadelesini sürdürürken, dönem dönem belli değişim araçlarına ihtiyaç duymuştur. İlk çağlarda, toplayıcılık ile elde edilen besinlerin ardından, farklı doğa ürünlerini birbirleri ile değişerek tüketebilen insanlar, ilerleyen dönemlerde ise üreticiliğe başlamışlar ve bunun sonucunda da elde olan fazla ürünler ile olmayan ürünleri takas yoluna gitmişlerdir. Lidyalılar'ın para kavramını ortaya koyması ile, insanoğlunun takas anlayışı oldukça farklı bir noktaya doğru ilerlemiştir.
Para adı verilen bakır, gümüş, altın ya da kağıt materyaller, üzerlerine yüklenen belli değerler ile önem kazanmışlardır. Böylece, bu değişim aracının değeri de artmıştır. Çağlar boyunca, insanların zenginlik değerlerinin ölçülmesi, salt sahip oldukları topraklarla ve kölelerle değil, aynı zamanda hazinelerinde bulunan paralarla da ölçülmüştür. Özellikle teknoloji ve bilgi çağı olarak adlandırılan son dönemlerde, artan rekabet koşulları ve sert piyasa şartları sebebi ile, para ve bağlı olduğu tüm materyaller gereğinden fazla değer kazanmıştır. Dünya genelinde kullanılan kaynakların sınırlı olması ve buna zıt şekilde gerçekleşen nüfus artışları ile baş gösteren geçim derdi ve benzeri sıkıntılar, maddi kavramların insanlar açısından birinci öncelik haline getirilmesine temel teşkil etmiştir.
Bireyler, düzgün bir iş ve olumlu şartlar ile birlikte, kendilerine ve ailelerine bakabilecek ölçüde para kazanma derdine düşmüşlerdir. Yaşam şartlarının daha iyi noktalara gelmesi arzusu ise, beraberinde daha fazla kazanmak ve lüks giderleri artırmak etmenlerini doğurmuştur. İşte bu noktada, para kazanma hissi ve bu duruma sürükleyen etkenler yorumlanabilmektedir.
İnsanlar, öncelikle kendi karınlarını doyurabilmek, ardından da ailelerini geçindirebilmek amacı ile para kazanmak istemektedirler. Buna bağlı olarak, tüm gün, gün içinde belli saatler ya da farklı çalışma biçimleri ile çalışma hayatına atılan bireyler, bir şekilde kendi sınıflarındaki insanların seviyelerine gelmeye çalışırlar. Özel sektörün acımasız, devletin ise kadrolaşma ve baskıya dayalı olduğu toplumlarda ise, bireyler çaresizce fırsat kollamaktadırlar. Kendine ve şartlarına uygun bir iş bulabilen birey, o konumda kalıcı olmaya ve daha çok kazanmak için ortamı koklamaya mecburdur.
Bir başka para kazanma arzusu ise, zorunlu ihtiyaçlardan ziyade, lüks giderlerin olmasından dolayıdır. Bir şekilde temel zorlukları atlatmayı başarabilmiş bireyler, ev almaya, lüks arabalara binmeye başlarlar. Ardından bireyler, ailesinin daha iyi bir yerleşim yerinde oturmasını ve hatta yazlık ya da tekne gibi bir üst sınıfın lüks ihtiyaçlarını karşılayan nesnelere yönelimi arzu etmeye başlarlar. Zaten bu durum da, ekonomik anlamdaki sınıfsal farkların doğuşunu simgelemektedir. Sürekli olarak ihtiyaçları artan bireyler, her geçen zaman daha fazla kazanmayı arzu ederler.
Daha fazla para kazanma mevzusu ise, ya iş değiştirerek, ya da işinde pozisyon olarak atlayarak mümkün olmaktadır. Özel teşebbüslere kalkışanlar ise, ya daha fazla kazanacak ya da batacaktır. Böylece, toplumun ekonomisini belirleyen iş kurumları da ortaya çıkmış olmaktadır.
İnsanoğlunun ihtiyaçlarının bitmeyeceği, her geçen gün yeni bir ihtiyacın ortaya çıkacağı ya da lüks istemlerin peydah olacağı düşünüldüğünde, her nesil bir önceki nesle göre daha fazla kazanmak ve varlık içinde yaşamak isteyecektir. Zaten bu anlayış ve gelir - gider dengesi de, para kanma hissiyatını ve bu durumun oluşma evrelerini bizlere göstermektedir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.