Çağımızın en büyük kitle birleştirici araçlarından biri, futboldur. Futbolun yanı sıra basketbol, voleybol gibi takım sporları da, bu sınıflandırmaya dahil edilebilir. Birbirinden bağımsız insan topluluklarını birleştiren bu tip sporlar, aynı zamanda bu toplulukları kitleler halinde karşı karşıya da getirebilmektedir. Bunun en basit örneği ise, ülkemizde de çok rahat şekilde gözlemlenebilen, taraftar olgusundaki aşırı benimseme ve şiddetli sevgi durumudur.

Çocuk yaşlarda, gerek aile, gerek örnek alınan büyükler, gerekse çeşitli çevresel faktörler sebebiyle, bireyler belli spor takımlarına gönül vermeye başlarlar. Takım tutma şeklinde adlandırılan taraftarlık olgusunun en kritik aşaması, çocukluk aşamasıdır. Çünkü, çocuk inadı ve ezilmeme iç güdüsü, birbirinden farklı düşünen ve farklı takımları destekleyen çocuklar arasında, takımları dına bir yarışmaya dönüşmektedir. Bir çocuk, diğerine, kendi takımının rakip takıma nasıl fark attığını, hangi kategorilerde üstünlük kurduğunu ispatlamaya ve iknaya çabalarken işte tam bu sırada, içindeki büyüyen taraftara da sağlam bir zemin oluşturmaktadır. Yine çocukları etkilemeye yönelik alınan kulüp ürünleri, armalı formalar, forma arkasına isim yazdırmalar, futbol ayakkabıları ve çorapları, yer yer ter silmek için kulüp armalı bileklikler de, çocukları takımlarına bağlayan psikolojik faktörlerden birkaçıdır.

Gençleşen ve büyümesini sürdüren birey, kendi yöresine de desteklenmek ve bu yöreye ait hissetmek duygusuyla, yerel takımını da içten içe desteklemeye ve takip etmeye başlar. Bu nedenledir ki, 3. Lig klasman gruplarında oynayan köy takımları bile, bugün derme çatma sahalarının kenarlarına onlarca genci çekebilmektedirler. Ancak asıl taraftarlık, ülkenin büyük takımlarını destekleme konusunda göze çarpmaktadır. Genç birey, biraz daha yaşı ilerledikçe, bir takım ilkelere de önem vererek, aynı zamanda geçmişinden gelen duygusallığı da kalbinde barındırarak, takımına daha çok bağlanmaktadır. Artık, takım tutma duygusu, sidik yarışları üzerine değil, daha da mantık çerçevesine oturtulmuş vaziyettedir. Bir yandan maçlara giderek ya da lisanslı ürün alarak kulübüne destek olan birey, diğer yandan da spora etki eden siyasi havayı, uluslararası spor kuruluşlarının sağlam olup olmadığını, transfer ücretlerinin neden bu kadar çok yüksek olduğunu ve futbolun giderek büyük bir endüstri halini alması halini sorgulamaya başlar. Ancak yine de, geleneksel takım tutma alışkanlığından vazgeçmek o kadar da kolay değildir.

Eğitimli bireylerin, yukarıda sayılan bir takım konulara kafa yormasıyla birlikte, yine de takımlarından ve bu tutkudan vazgeçmemesi, daha eğitimsiz bireylerin sırf takımları için şiddete başvurması ve yer yer de adam öldürmeye kadar giden holiganizm duygusunun esiri olmasını bir nebze olsun açıklamaktadır. Birey ister çok eğitimli olsun, isterse zır cahil olsun, kalplerdeki sevgi ve öfke aynıdır. Fark ise, birinde vicdan ve mantığın caniliği ve ilkelliği bastırması; diğerinde ise bastıramaması halidir.

Bir gruba ait olma dürtüsü, en çok futbol endüstrisinde kendisini gösterir. Sosyal hayatında bir takım konularda görece bastırılmış ya da bir topluma kendini ait hissedememiş insanların, bir takım taraftar grupları altında ruhlarını bulabilmiş olması, aslında bu durumun özetidir. Hiç tanımadığı insanlarla, aynı saflarda ve omuz omuza bağırmak, psikolojik açıdan kişinin kendini yalnız hissetmemesini de açıklamaktadır. Ancak bu durum, “gruplara üye olan her kişi, sosyal yalnızlık çekiyor” şeklinde bir genelleme yapılmasını da haklı kılmaz. Önemli olan, bu tutkunun kişiye mutluluk verip vermediğidir. Yani, kişi eğer o taraftar grubuyla mutluluğu yakalayabiliyorsa, gerisi o’nun için teferruattır.

Sadece futbol değil, taraftarı olunan kulübün neredeyse her branşının takip edilerek, uğrunda mücadeleler verilmesi de, bu konunun sınırları dahilindedir. Kadın basketbol karşılaşmalarından, engelli sporlarına kadar hemen hemen tüm branşlar, taraftarlarca ilgiyle takip edilmektedir.  Takım tutma konusu, sosyal hayatta bir üstünlük hissetme duygusuna da neden olmaktadır. Örneğin, desteklenen takımın, rakip takımı bir akşam önceki maçta yenmesi, ertesi gün iş yerinde ballandıra ballandıra anlatılan bir hadiseye evrilebilir. Bu şekilde, kişiler bir birileri üzerinde üstünlük ve baskı kurmaya dahi kalkışabilir. Halbuki olan şey basittir. Futbolcular büyük paralar almaya devam edip, taraftarlardan kat be kat lüks ve huzur içinde yaşarken, taraftarlar sosyal hayatta birbirlerini yemektedirler.

Toplumun gözden kaçırdığı nokta şudur; futbol, basketbol ya da voleybol sadece bir oyundur. Bu uğurda maçlara gitmek, takımları takip etmek, kombine biletler almak, deplasman otobüsleri oluşturmak gibi eylemler, tutkudur. Karşılaşmaları izlemek, keyiftir. Ancak bunlardan ziyade, takımlar uğruna kişilerin birbirlerini incitmesi, kırması, şiddet eylemleri uygulaması, kavgalar etmesi, küfürler savurması, saçmalıktan başka bir şey değildir. Zaten bu nedenle de, ülke futbollarının ve paralel olarak toplum gelişmişliklerinin incelenmesi sonucu, bu mantığı kavrayabilen ülkelerde bir spor refahından söz edilebilmektedir. Spor, takım tutma, taraftar olma kavramları, ayrıştırıcı değil; aksine birleştirici olmak zorundadır.

Kategoriler:

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Coğafya Tarih Sitesi Matematik Sorusu Türkçe Sitesi