Mitoloji ilkel dönemdeki insanların ve insanüstü varlıkların başından geçen olayları masalsı bir şekilde incelenip anlatılmasıdır. Özellikle ilkel dönem insanlarının doğa olaylarına, sosyal ilişkilerine ve dini inanışlarına olan bakış açılarını konu edinir. Mitoloji aynı zamanda efsane bilimi olarak da bilinmektedir.
Özellik olarak destanlara çok benzeseler de mitoloji ve destan ürünleri birbirinden farklıdır. Destanlar temelde tarihi olaylardan yola çıkılarak oluşturulmuştur. Destanlardaki hayal ürünü ve olağanüstü ögeler çıkartıldığında ortada kalan kısımlar tarihi bir gerçekliği anlatır. Ancak mitlerde gerçeklikten söz edilemez. Mitler tümüyle insanın hayal ürünü oluşturdukları hikayelerdir ve herhangi bir tarihi gerçekliği yansıtmazlar.
Mitolojik ögelerin oluşumunda eski dönemlerde insanların yaşadıkları doğa olaylarını olağanüstü güçlere bağlamaları ve bundan etkilenmeleri etkili olmuştur. Bu güçleri çözemedikleri için hayal güçlerini kullanıp mitolojik ögeler üretirlerdi. Bu mitolojik ögeler oldukça değişik ve olağanüstü özelliklerle ve görünümlerle tasvir edilirdi ki insanlar onları kahramanları olarak görürlerdi.
Türk mitolojisine baktığımızda genel olarak destanlara konu olan belli başlı bazı simgelerin mitoloji ögeleri olarak kullanıldığını görürüz. Bozkurt, Ay ve Yıldız , Su , Işık , Ateş ve Ağaç Türk mitolojisinde yer alan ögelerdir. Türk mitolojisinin en ilksel örneklerini Altay dağları bölgesinde bulmak mümkündür. Uzun süre bu coğrafyaya hakim olmaları aynı zamanda de öncesinde bu bölgede yaşamış ırkların yapılarından da etkilenmeleri Türklerin bu bölgeyle alakalı değişik mitler oluşturmasına yardımcı olmuştur. Sadece Türk mitolojisinde yer alan bir mit olamamakla birlikte Orta Asya ‘ dan toplanan bütün yaratılış destanlarına göre, yeryüzü başlangıçta büyük bir okyanus ile kaplıydı.
Bunun örneğine bir Altay efsanesinde rastlanmaktadır:
‘'Yerin yer olduğunda, sular yeri sarardı,
Ne gök, ne ay, ne güneş, ne de bir dünya vardı.
Tanrı uçar dururdu, insan oğluysa tekti,
O'da uçar, uçardı, sanki Tanrıyla eşti.
Uçar, hep uçarlardı, yer yoktu konmazlardı,
Tanrı idiler çünkü, ondan yorulmazlardı.
Yoktu Tanrının hiçbir, başında düşüncesi,
İnsan oğlunun ise, durmadı hiç hilesi. ''
. . .
(Altay efsanesinden alıntıdır)
Altay Türklerini burada adı geçen ve yaratıcı Tanrı olarak tasvir edilen Tanrıları ‘'Bay-Ülgen''dir. Kendisi yerle gök arasında yüce Tanrının elçisi olarak bulunuyordu. Bu nedenle Büyük Tanrı dünyayı yaratmadan önce ‘'Bay-Ülgen''i bütün kutsal varlığı ile sarmıştı. Bu mitteki inanışa göre O dünyayı üretmek için , Tanrı tarafından yeryüzüne gönderilmişti. Bunun yanında yine Altay efsanelerine göre her ne kadar dünya yaratıldığında her yer okyanus olarak düşünülse de insanoğlunun aslı su değil topraktır. Türk mitolojisinde insan kişioğlu adıyla tasvir edilmiştir. Türk mitlerine göre kişioğlu kainatın üç önemli varlığından biriydi. Göktürk yazıtları şöyle diyordu: "Yukarıda gök, aşağıda yer yaratıldığında, ikisi arasında da kişi oğlu yaratılmış". Bundan da anlaşılıyor ki, "İnsanoğlu", gök ile yer gibi, Tanrının yarattığı büyük varlıklardan biriydi.
Aynı zamanda Türk Destanları birçok mitolojik motive yer vermiştir. Bunların başlıcaları şunlardır:
ÜLGEN: Destanlardaki inanışa göre Kayrakan en büyük Tanrıdır ; Ülgen, Kızagan ve Mergen de bu Tanrının oğullarıdır. Ülgen'in yıldızların üzerinde yaşadığı ve iyiliği temsil eden bir varlık olduğu destanlarda kabul görmüştür.
UMAY: Altaylılara göre Umay hayvan yavrularını ve çocukları koruyan dişi bir Tanrıdır.
SUYLA: Yerde yaşadığına inanılan bir ruhtur. İnsanları korumakla görevli olan bu varlık gözleri otuz günlük mesafeden gören ve at gözlerine benzeyen gözlere sahip bir şekilde tasvir edilmiştir. Suylanın görevi insanların hayatında oluşabilecek değişiklikleri haber vermektir. Yani kısaca geleceği haber veren bir varlık olarak tanımlanmıştır.
IŞIK: Işık motifi destanlarda hayat verici bir özelliğe sahiptir. İnanışa göre destanların büyük kahramanların annelik yapan kadınlar ilahi bir ışıktan doğmuşlardır. Yeryüzünde iyilik yapan ruhlarda kuş şeklini alarak nur alemine uçarlar.
RÜYA: Rüya destanlarda büyük bir yer tutmuştur. Genellikle gelecekte oluşacak felaketler veya kazanılacak başarılar düş yoluyla önceden öğrenilir. Buna kadercilik anlayışı demek de mümkündür.
AÄžAÇ: İnsanlığın yaradılışının Türk düşüncesindeki tasvirine göre Tanrı, yeryüzündeki dokuz insan türünü önceden yarattığı dokuz dallı ağacın gölgesinde barındırmıştır.
AT: Türklerin o dönemde göçebe bir yaşam sürdüğü düşünülürse at destanlarda geniş bir yer tutar. Bunun yanında at kahramanın başarıya ulaşmasında da önemli bir güçtür. Sahibini koruru ve ona yol gösterir.
KIRKLAR: Kırk sayısı sembolik bir önem taşır. Oğuz Kağan'ın kırk günde yürümeye başlaması, kırk günde konuşması en sık rastlanan örneğidir. Bununla birlikte kırk koruyucu ve güç verici kutsiyete ulaşmış kişileri simgler.
OK-YAY: Destanlarda maden isimlerine sıkça yer verilmesi Türklerin madenleri işleme konusunda da usta olduğunu gösterir. Ok-Yay sembolü de savaş aracı olması yanında Türk üstünlüğünü ifade etmede de kullanılmıştır. Ok ve yay Türklerde hukuki bir sembol haline gelmiştir.
MAÄžARA: Destanlarda bir sığınağı ve anne karnını sembolize eder.
YADA TAŞI: Bu taş milli bütünlüğü, devletin ideallerini ve halkın huzurunu temsil eder. Bu taşın ülkeden çıkarılmasıyla birlikte ülkede birliğin bozulacağına ve kıtlığın baş göstereceğine inanılırdı.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.