15 Haziran 1925 tarihinde dünyaya gelen şairin babası savcı Muharrem Bedrettin İlhan; annesi Emine Memnune Hanım’dır. Babasının emekli olduktan sonra avukatlık yapmak üzere İzmir’i tercih etmesi üzerine buraya yerleşmişlerdir. İlköğrenimini Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu’nda ve Karşıyaka Ortaokulu’nda bitirmiştir.
Nedim’in şiirlerini okuyan bir babayla roman okumayı seven bir annenin çocuğu olan sanatçı, kitaplarla iç içe bir çocukluk yaşamıştır. İlkokul üçüncü sınıfta ilk şiir denemelerini yapan sanatçı, ortaokul üçüncü sınıfta Nazım Hikmet, Şolohov, Gorki, Reşat Enis, Aka Gündüz ve Esat Mahmut Karakurt gibi sanatçıları okumuştur.
İzmir Atatürk Lisesi’nde birinci sınıf öğrencisiyken gizli örgüt kurma suçundan dolayı tutuklanmıştır. Olayın gelişimi ise şöyledir: Attila İlhan, o vakitlerde bir kızla mektuplaşırmış. Okul yönetiminin öğrenciler üzerinde yaptığı aramalar sırasında, kız arkadaşının defterinden şairin yazdığı aşk mektubu bulunmuş. Öğretmenler, mektubun içinde Nazım Hikmet adını ve şiirini görünce polise haber vermişler. Sanatçı, apar topar evden alınıp sorgulamaya götürülmüş. Uzun bir zaman cezaevinde kalan İlhan’ı babası hapisten kurtarmak için, Manisa Akıl Hastalıkları Hastanesi’nde oğlunu üç hafta kadar müşahede altına aldırmış. Ailesinin “Bu çocuk akıl hastasıdır. ” söylemlerine karşın şair, suçlu bulunmuştur. Yaşı küçük olduğu için şairin suçu ertelenmiş; ancak Türkiye’de okuması yasaklanmış. Babasının uzun süren hukuk mücadelesi sonunda Danıştay kararıyla okuma hakkını geri kazanmıştır.
Öğrenim hakkını yeniden elde eden şair, İstanbul Işık Lisesi’ne girmiş ve buradan 1946 yılında mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki öğrenimini yarıda bırakıp 1949 yılında “Nazım Hikmet’i Kurtarma Komitesi’ne katılmak için Paris’e gitmiştir. O yıllarda kitapları yasak olan Nazım Hikmet’in şiirleri el yazmaları şeklinde elden ele dolaşmaktadır. Attila İlhan’ın da büyük hayranlık duyduğu şairin “835 Satır” şiirini, “Gece Gece Telgraf”ın çoğu şiirlerini, “Benerci Kendini Niçin Öldürdü” ve “Taranta Babu’ya Mektuplar”ın önemli bir kısmını, “Kurtuluş Savaşı Destanı”nın hemen hemen tamamını ezberlemiştir.
1950 yılında Paris’ten dönen İlhan, Gerçek gazetesinde çalışmıştır. Bir çevirisi yüzünden kovuşturmaya uğrayan şair, 1951 yılında tekrar Paris’e gitmiştir. 1952 senesinde yurda dönüş yapan Attila İlhan, “Bobstil ve alafranga” olarak adlandırdığı Garipçilerin karşısında yer almış ve 1954-1955 yıllarında yayımlanan Mavi dergisinde topladığı genç şairlerle beraber bu akıma karşı eleştiriler yapmışlardır. Vatan Gazetesi’nde sinema eleştirileri kaleme alan şair, Ali Kaptanoğlu takma adıyla senaryolar yazmıştır. “Yalnızlar Rıhtımı, Ateşten Damlalar, Rıfat Diye Biri, Şoför Nebahat, Devlerin Öfkesi, Ver Elini İstanbul, Sokaktaki Adam” bunların birkaçıdır. 1962-1965 yılları arasında Paris’te yaşayan İlhan, 1965-1973 yılları arasında Demokrat İzmir Gazetesi’nde genel yayın müdürlüğü ve başyazarlık yapmıştır. 1968 senesinde Biket Hanım ile evlenmiştir. 1973-1980 yılları arasında, Ankara Bilgi Yayınevi’nde danışmanlık yapan şair, 1981 yılından sonra İstanbul’da yaşamını sürdürmeye devam etmiştir. Burada Sanat Olayı, Yelken ve Cönk dergilerinin yönetimini üstlenen Attila İlhan, Vatan, Yeni Ortam, Dünya, Demokrat İzmir, Milliyet, Güneş, Cumhuriyet ve Meydan gazetelerinde köşe yazıları kaleme almıştır.
Sanatı
Yayımlanan ilk şiiri “Balıkçı Türküsü”, Ekim 1941 sayılı Yeni Edebiyat dergisinde çıkmıştır. Beterlioğlu takma adıyla Gün ve Yücel dergilerinde destansı özellikler taşıyan ilk denemelerini yayımlamıştır. 1946 CHP Şiir Yarışması’nda “Cebbaroğlu Mehemmed” adlı destan şiiriyle ikincilik ödülü kazanmış ve büyük bir üne kavuşmuştur. 1948 senesinde ilk şiir kitabı “Duvar”ı kendi imkânlarıyla yayımlamıştır.
1948 yılında yayımlanan “Duvar”da, toplumsal duyarlılıkla yazılmış şiirler vardır. Özgürlük, yurtseverlik, özveri, barış, insanlık temalarını ele alan bu şiirler, İkinci Dünya Savaşı’nın gerilimini, sıkıntılarını ve çöküntülerini anlatmıştır. “Gavurdağları’ndan Rivayet” bölümünde, öyküşiirlere yer vermiştir. Destan türünün söyleyiş özelliklerinden yararlanan bu yapı içinde, tam ve yarım kafiye ile elde edilen ses zenginliği ve güçlü imgelerle manzumeden şiire çıkılabilmiştir.
Nurullah Ataç’ın söylemine göre erkekçe sesi, güngörmüş şairlere özgü becerileri, özellikle getirdiği yerel havayla toplumcu gerçekçi anlayış içinde yerini ararken şiirini iki yönde geliştirmeye çalıştığı söylenebilir:
-Öyküşiir diyebileceğimiz uzun kuruluşlarda;
-Genellikle belli bir toplumsal problemden kaynaklanan duyarlılıkların işlendiği şiirlerde.
Toplumsal problemleri ele alan şiirlerde, bireysel ve toplumsal duyarlılığın iç içe olduğu görülmektedir. Bu şiirlerde bireysel duyarlılık toplumsal problemleri yumuşatma görevi üstlenmiş gibidir. Mısralara, “boğazlanmış aydınlığın şarkısı, lacivert kanatlar, şimşeklerin kılıcı, şarap rengi şafak, uçuşan şarkılar, ela gözlü yağmur” gibi şairanelik seviyesindeki tamlamaların yanında yer yer aynı özellikte benzetmeler hâkimdir. Bu yan unsurlardan, sanatçının şiirinde oluşturmak istediği coşku selini daim kılmak için yararlandığı düşünülebilir.
1954 yılında çıkardığı “Sisler Bulvarı” kitabıyla şairin toplumcu temadan çok bireysel temalara yöneldiği göze çarpmaktadır. Şiir yazmanın düzyazıdan ciddi ve içten farkları olduğunu belirterek imgeyi ön plana almıştır; fakat imgenin asla tek başına amaç olamayacağını savunarak o yıllarda bir harekete dönüşmekte olan İkinci Yenicilerden kendisini özellikle ayrı tutmuştur. Şiirindeki bu tutum değişikliğinin sinyallerini, zaten 1951 senesinden beri Paris’ten Pazar Postası gazetesine yolladığı yazılarıyla göndermiştir. Sonra Seçilmiş Hikâyeler, Kaynak ve Ufuklar dergilerinde yayımlanan yazılarında Garip ve Toplumcu Gerçekçi şiire tepkisini ve itirazlarını kaleme almıştır. Özellikle, 1 Temmuz 1953 tarihli Kaynak dergisinde çıkan “Sıkı Durun Putlar, Sıkı!” başlıklı yazısı edebiyat çevrelerinde tartışmalara neden olmuştur.
Şairin yazıları Ankara’da bir grup gencin çıkardığı “Mavi” dergisi tarafından benimsenmiş ve destek görmüştür. Mavi, yazı işleri müdürlüğünü Teoman Civelek’in yaptığı ve kadrosunda Ülkü Arman, Güner Sümer, Bekir Çiftçi gibi gençlerin bulunduğu bir dergidir. İlk sayısı 1 Kasım 1952 tarihinde yayımlanan dergi, büyük boy kâğıda sekiz sayfa olarak hazırlanmıştır. 1 Ekim 1954 tarihinde yayınına son veren dergi, 1955-1956 yıllarında Özdemir Nutku’nun yönetiminde “Son Mavi” adıyla çıkarılmıştır.
Toplumcu bir şair olan İlhan, Türk şiir bileşiminin de asıl bu çizgi üzerinde başarılacağına inanmıştır. Ancak, Cumhuriyet dönemi şairlerinin Batılı bilimsel ve estetik yöntemleri ulusal ve toplumsal kadrosu içerisinde kendi koşullarımıza uygulamaları gerektiğini belirtmiştir. Diğer bir söylemle, “aktarma” şiirine karşı çıkmıştır.
Şair, “toplumsal” ile “toplumcu” arasında bir ayrıma gitmeye çalışmıştır. Yazılarında, “toplumcu gerçekçilik” ile “toplumsal gerçekçilik”in birbirine karıştırıldığını; birincisinin “sosyalist realizm”in, ikincisinin de “sosyal realizm”in Türkçe karşılıkları olduğunu söylemiştir. Mavi dergisinde önerdiği çözüm; Atatürkçülük doğrultusunda “toplumsal gerçekçilik”tir. Şiirimiz ancak bu biçimde “toplumcu” bir temele oturacaktır:
“İşin doğrusu, Türk sanat geleneğini iyice sindirmek, günümüz koşullarının Türk içlemini, çağdaş estetik yöntemlerini kullanarak, o içleme en uygun gelen biçimde yoğurup geleneksel gelişme zincirine yeni bir halka diye eklemektir. ”
1968 senesinde çıkardığı “Yasak Sevişmek” kitabıyla beraber, kendi şiir oluşumunun tamamlandığını belirtmiştir. Şiirinin yapısı, “Batıdan, halk şiirinden toplumcu şiir geleneğinden ve divan şiirinden alınmış unsurların bir araya getirilip bundan özgün bir sentezin çıkarılması” ile oluşmuştur.
“Duvar”daki şiirlerde “halk şiirinden bir şeyler yoğurmaya” çalışan şair, 1974 yılında okuyucularıyla buluşturduğu “Tutuklunun Günlüğü”nde bu defa “divan şiirinden bir şeyler çıkarmaya” çalışmıştır. Gazeli, muhammesi, müseddesi ve şarkıyı yenileştirerek geleneksel Türk şiirinin sesini çağdaş bir içerikle kaynaştırmayı amaçlamıştır.
Attila İlhan’ı gerek sanatçı kişiliğiyle gerekse düşünceleriyle bir gruba sokarak dar kalıplarda değerlendirmek imkânsızdır. O, sosyal alanlardaki derin bilgisi ve geniş kültürüyle çağına tanıklık eden ve çözümler üreten bir aydındır. Kendisini ifade etmek adına tek bir yolu izlemekle yetinmemiş, şiirle başladığı serüvenini roman, deneme, köşe yazıları ve senaryolarıyla zenginleştirerek okuruna ulaşmıştır.
Eserleri
Şiir Kitapları: Yağmur Kaçağı, Duvar, Sisler Bulvarı, Bela Çiçeği, Ben Sana Mecburum, Tutuklunun Günlüğü, Yasak Sevişmek, Elde Var Hüzün, Böyle Bir Sevmek, Ayrılık Sevdaya Dâhil, Korkunun Krallığı.
Romanları: Sokaktaki Adam, Kurtlar Sofrası, Zenciler Birbirine Benzemez, Sırtlan Payı, Bıçağın Ucu, Dersaadet’te Sabah Ezanları, Yaraya Tuz Basmak, O Karanlıkta Biz, Fena Halde Leman, Allah’ın Sürgünleri, Hacı Hanım Vay.
Deneme-Anı Kitapları: Hangi Batı, Hangi Sol, Hangi Sağ, Faşizmin Ayak Sesleri, Hangi Atatürk, Gerçekçilik Savaşı, İkinci Yeni Savaşı, Batının Deli Gömleği, Sağım Solum Sobe, Sosyalizm Asıl Şimdi, Ulusal Kültür Savaşı, Kadınlar Savaşı, Aydınlar Savaşı.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.