Bu makalemizde, daha önce literatürde üzerinde pek durmayan ya da farklı bilinç halleri olarak ele alınan, çoğunlukla planlı saldırganlık durumlarında ortaya çıkan genel psikofizyolojik insan davranışları işlenecektir.
Ele alınan konu kitle psikolojisi , cinnet halleri, zihin kontrolü, şiddetin doğası gibi kavramlarla yakından ilişkilidir. Kişiler , normal bir bedensel ve ruhsal iyi olma halindeyken bile yıkıcı travmatik davranış ve eğilimlere olabildiğince yatkındırlar, ancak medeniyetin getirdiği zorunlu yaşam biçimleri, toplumsal sözleşmeler , yasalar ve yaptırımları insandaki bu yıkıcı ve kontrolsüz şiddet eğilimini bastırır . Her yönüyle meşrulaştırılan bir yıkım ve kıyım olan savaş hali işte insandaki bu yıkıcılık ve yok ediciliği açığa çıkarır.
İnsandaki yıkıcılığın kökeni nedir ?
Bu konu üzerine 19. yüzyıldan itibaren bilimsel olarak eğilen bilim insanları herkesin üzerinde uzlaşacağı bir yargıya varamamışlardır. İnsan doğasındaki şiddet olgusunun ilkel atalarımızdan tevarüs ettiğini savunan evrimsel psikologlar bu davranışların acımasız doğa koşullarında hayatta kalabilmeye yönelik bir davranış olarak geliştiğini, en yüksek saldırganlığa sahip olanın hayatta kalmasının böyle bir ruhsal sapmayı doğurduğunu ileri sürmüşlerdir. Ayrıca insanla birlikte değişik canlılarda da gözlemlenen bu kendinden geçme hali şeklinde ortaya çıkan yıkım halinin daha çok kolektif yaşam anlayışına sahip topluluklarda görülmesinden yola çıkan biyopsikologlar bu davranışın sürü liderliğini elde tutmaya yönelik acımasız iktidar hırsının böyle bir davranışı zorunlu kıldığını ifade etmişlerdir.
Psikanalizin babası olarak bilinen S. Freud ise insandaki bu kontrolsüz yıkımın ilkel atalarımızdan devr aldığımız doğuştan hepimizde var olan ‘’ ölüm’’ duygusundan kaynaklandığını öne sürmüştür. Ölüm duygusu ‘Thatanos’ olarak hayatımızın en büyük endişe kaynağını oluşturur. Kişi bu duygunun zihinde oluşturduğu karmaşa ve baskıdan kurtulmak için yıkım ve saldırganlık davranışları sergiler. Freud, hayatımızın iki temel belirleyici güdü olan ‘’Libido’’ ve ‘’Thatanos’’ etrafında şekillendiğini ileri sürer. Ona göre sevgi cinsellik , sanat gibi yapıcı faaliyetler Libidodan ; yıkım saldırganlık, Vandalizm, nefret gibi duyguların da ölüm duygusunun kaynağı olarak ifade edilen Thatanostan doğar.
Asıl olarak hepimizde belli oranlarda olduğu bilinen yıkım ve saldırganlık davranışlarının her zaman ve herkeste aynı sıklıkta görülmemesi bu meselenin birtakım sinirsel hastalıklarla ilgili olabileceğini göstermektedir. Modern tıbbın sunduğu olanaklar çerçevesinde yapılan araştırmalardan elde edilen veriler. Savaş transı veya cinnet olarak ifade edilen durumun değişik sinirsel aktivitelerin normal seyrin dışına çıktığında yaşandığını göstermektedir. Bu trans hallerinin kalıtımsal , kazalara bağlı veya doruk dini yaşam halleri olarak nitelendirilen meditasyon sonucu olabildiği gibi birtakım kimyasalların da bunu sağladığı bilinmektedir.
Kendini çeşitli şekillerde gösteren ‘Savaş Transı’, günlük hayatta en çok şiddet aleviyle beslenen kitlelerde vücut bulur. Kitle psikolojisi olarak da ele alınan bu durum, şiddete yönelik trans halinin basit bir yansımasıdır.
Kitle ruhu ile hareket eden kişiler gerçekte kendi başlarınayken yapamayacakları şeyleri rahatlıkla yapabilmekte, bariz bir bilinçsizlik ve iradesizlik içinde hareket edebilmektedirler. Kitle sinerjisinin yarattığı muazzam enerjik ortam tıpkı bir mıknatıs gibi bireyi kendine çekerek her türlü mantıksal muhakemeden ve ahlaki normdan ayrılarak aleni bir kontrolsüzlük haline evrilir. Kitle içindeki birey oluşan şiddet dalgasıyla yoğun ve yüksek bir yenilmezlik duygusu yaşar. Bu yenilmezlik duygusu bireyi akıl ve sağduyu sahibi insanların uzak duracağı tehlikeli eylemleri hayvani bir duyarsızlık ve körlemesine girişkenlikle eyleme sevk eder. Kitle hipnozu olarak nitelendirilen kalabalıkların tek bir yönlendiriciyle muazzam çılgınlıklara sürüklendiği bu durum istihbarat örgütleri tarafından çokça üzerinde durulan bir alandır.
Savaş Transı kapsamında değerlendirebileceğimiz diğer bir kavram da, zihin kontrolüdür. Başlı başına bir konu olan zihnin nasıl kontrol edildiği çok karmaşık ve derinlikli bir konu olduğundan burada yalnızca zihni domine edilen bireyin göstereceği kontrolsüz şiddet hallerini irdelemeye çalışacağız. Zihni denetim altına alınan kurban kendisine verilen yüksek dozda metaamfetamin ve nöröadrenalın etkisiyle kendinden geçmişçesine saldırganlını devam ettirebilir. Tıpkı ‘zombi’ filmlerinde olduğu gibi bu kişiler kendilerine ne kadar karşı konulursa konulsun etkili bir şekilde bertaraf edilmedikleri sürece yok etmeye çalıştıkları kimseye veya topluluğa karşı eylemlerini devam ettirebilirler.
Savaş Transının asıl konusunu teşkil eden mademiz ise orduların savaşlarda askerlerin dayanıklılıklarını arttırıp hissizleştirerek ölüm makinelerine dönüştürmeye çalıştığı askerlerle ilgilidir. Tarihin ilk dönemlerinden beri birbirine karşı savaşan ordular rakiplerini öldürmek için cesareti en üst düzeyde askerlere sahip olmak istemişlerdir. Bir ordu için çoğu zaman askerlerin düşünmeleri ve yaptıkları şeyi sorgulamaları bile dezavantaj olarak görülmektedir. Bakıldığında beyni sağlıklı düşünme yetisine sahip her insan için savaş zorunlu haller olmadıkça hiçbir mazeretle sürdürülemez. İşte sürekli başka ulusları sömürmenin ve rakiplerini yok etmenin peşinde olan ordular bir makine gibi hissiz ve acımasız askerler peşinde olmuşlardır. Japon ‘Samuraylardan’ Orta Çağ’ın ‘Şövalyelerine’ ; Hasan SABBAH'’ın ‘Fedailerinden’ günümüzün komandolarına bu arayış hala devam etmektedir. En son örneğini "Mançurya Kobayı" örneklerinde gördüğümüz bu askerler hala da gerek suikastların gerekse de özel operasyonların tartışmalı figüranları olarak kullanılmaya devam edilmektedirler.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.