10 Eylül 1931 tarihinde Datça’da ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Annesi ve babası Çanakkalelidir. Dolayısıyla ilkokula 1938 senesinde Eceabat’ta başlamıştır. Ailesinin 1940 yılının Kasım ayında Çanakkale’den ayrılıp İstanbul’a yerleşmesinden dolayı İlköğretimine Karagümrük’te bulunan Hırka-i Şerif İlkokulu’nda devam etmiştir. Ortaöğrenimini Zeyrek Ortaokulu ve Taksim Lisesi’nde yapmıştır. Yükseköğrenimini ise 1959 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde bitirmiştir.
İstanbul maiyet memurluğunda başladığı stajını ve kaymakamlık kursunu bitiren Ece Ayhan, 1962 yılında Gürün’de kaymakamlık yapmaya başlamıştır. 1963 senesinde Alaca kaymakamlığına ve belediye başkanlığına, 1965’te ise Çardak kaymakamlığına tayin ettirilmiştir. 1966 yılında kaymakamlıktan ayrılan sanatçı, İstanbul’a yerleşmiştir. Ölünceye dek yoksul bir yaşam sürdüren sanatçı kısa süreli işler yapmıştır. Bu işler arasında; Meydan Larousse ansiklopedisinde yazarlık, Sinematek’te ve Yeni Sinema Dergisi’nde müdürlük, Genç Sinema Grubu’nda yöneticilik, Ağaoğlu Yayınevi’nde redaktörlük bulunmaktadır.
1974 senesinde beyin tümörüne yakalanan şair, sanatçı dostlarının destekleriyle tedavi için İsviçre’ye gönderilmiştir. Sağ kulağının ileri derecede işitme kaybına ve sağ gözünün de ameliyatına neden olan tümör, ünlü beyin cerrahı Prof. Dr. Gazi Yaşargil tarafından ölümcül olmaktan çıkarılmış; ancak tümörün diğer organlara verdiği tahribat, şaire yaşamı boyunca sıkıntı yaratmıştır. Sonuncusu 1978 yılında olmak üzere dört kez gittiği Zürih’te toplam üç yıl tedavi görmüş ve dönüşünde memleketi Çanakkale’ye taşınmıştır. 1982 senesinde annesi vefat eden sanatçı, oldukça zor ve yalnız bir yaşam sürmüştür. Sağlık durumunun yine kötüleşmesi üzerine tedavisi için İstanbul’a getirilmiş ve buradaki huzurevlerinde yaşamına devam etmiştir.
Uzun bir tedavi sürecinin sonunda felçten kurtulup ayağa kalkan sanatçı, Nisan 2001’de yine Çanakkale’ye dönüş yapmıştır. Geçimini telif hakkını Yapı Kredi Yayınları’na verdiği eserlerinin gelirinden sağlayan Ece Ayhan, bu senelerde Enis Batur ve Metin Üstündağ’ın maddi ve manevi yardımlarını görmüştür. 12 Temmuz 2003 tarihinde İzmir Gürçeşme Huzurevi’nde hayata veda etmiştir.
Sanatı
Şiire merakı ortaokul yıllarında başlayan şair, ilk şiir denemelerini de bu yıllarda yapmıştır. Üniversite yılları şiir anlayışına yön veren sanatçılar ise, Lautreamont, Apollinaire ve Rimbaud’tur. Bu sanatçıları orijinal metinlerinden okuyup tanıma imkânı bulan Ece Ayhan, edebiyat dünyasına Türk Dili dergisinde yayımlanan “Üç Gencin Kalbi” ve “Islak” isimli şiirleriyle adım atmıştır. 1956 Temmuz ayından itibaren şiirleri düzenli olarak Pazar Postası gazetesinde yayımlanmış; az da olsa Varlık, Seçilmiş Hikâyeler, Yenilik, A ve Yeditepe dergilerinde de yayımlanmıştır.
Siyasal Bilgiler Fakültesi, onun hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Bu fakültede ileride İkinci Yeni olarak tanımlanacak şiir hareketinin Cemal Süreya, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan gibi temsilcileri bir araya gelmiştir. Üç sanatçı da öğrenimlerini parasız yatılı biçimde ve devlet bursuyla bitirmişlerdir. Ece Ayhan’ın bu şiir hareketini “parasız yatılılar” ya da “mülkiyeliler” olarak tanımlamasının sebebi de budur.
Şair, ilk şiirini yayımladığı 1954 yılından bu yana İkinci Yeni hareketi içerisinde yer almış ve şiirleriyle, yazılarıyla bu şiir hareketinin oluşmasında ve gelişmesinde etkili olmuştur. Hareketin İkinci Yeni olarak adlandırılmasını kabul etmemiş; “sivil şiir, sıkı şiir ya da kara şiir” adlarından birini kullanmanın daha uygun olacağını söylemiştir. Ece Ayhan, toplumcu gerçekçi sanat anlayışını savunanlar tarafından kendilerine yöneltilen yaşamdan kopuk şiir, kaçak şiir söylemlerini reddetmiş ve tersine toplumsal hayatın her yönünü sorgulayan bir şiir anlayışını benimsediklerini ifade etmiştir.
Ece Ayhan, “belki genel geçerliliklere aykırılık taşıyan bir tanım olabilir. ” uyarısında bulunarak kendi şiir tanımını şöyle yapmıştır: “Bence şiir denilen şey, dilde bir ‘nesnel karşılıklar’ toplamının ‘şiir kütüğü’ne çakılmasıdır. ”
“Nesnel karşılık”, Eliot’un kullandığı bir terimdir. Aşk, acıma, sevgi gibi duyguların, varlıklar arasındaki karşılıklı ilgileri sezebilme yeteneğine sahip olan sanatçı tarafından somutlaştırılabileceği nesnel bir varlıkla anlatılmasını ifade etmektedir. Şair de, bu tanımdan hareketle, toplumsal hayattaki deyimler, kavramlar, tamlamalar bir yana bırakılarak şiirde her şeyin “somut bir karşılığı”nın bulunması gerektiğini, aksi takdirde şiire ulaşılamayacağını savunmuştur.
Şiiri bir imgeler sanatı olarak gören sanatçı, şiirin imgeyle kurulabileceğini, imge olmadan hiçbir şey anlatılamayacağını savunmuştur. Duyumların temsilcisi olan imge, onun şiirini oluşturan temel unsurlardan biridir ve şiirleri gücünü daha çok özgün hayallerden almaktadır. İmge yapılarını şiirlerinin temalarına göre meydana getiren şair, Bakışsız Bir Kedi Kara’da Tanzimat'tan bugüne gelen zaman diliminde masalsı bir atmosfer oluşturmak üzere gerçeküstü görüntülere dayalı imgeler kullanırken; günün sorunlarının anlatıldığı Devlet ve Tabiat’ta ise gerçek görüntülere dayanan imgelerden yararlanmıştır.
Ece Ayhan’ın şiirini kuvvetlendiren unsurlardan birisi de meydana getirdiği özgün imgeler gelmektedir. Bu imgelerin en önemli özelliği ise, İkinci Yeni topluluğunun diğer üyelerinde de görüldüğü gibi, “alışılmamış bağdaştırmalar” yapılmasıdır. Uzak çağrışımlar oluşturan göstergeler seçilip bir araya getirilerek şiirleştirme yapılmıştır.
Sanatçı, ilk iki şiir kitabı Kınar Hanımın Denizleri ve Bakışsız Bir Kedi Kara’da Garip ve Nazım Hikmet şiirine bir tepkinin uç örnekleri olabilecek şiirlerini bir araya getirmiştir. Şiirde rastlantısal anlamın denemeleri olan bu şiirler, biçimden hareket edilerek oluşturulmakta ve anlamı onun kontrolüne bırakmaktadır. Devlet ve Tabiat kitabından sonraki dönemde ise, dil özellikleri açısından İkinci Yeni’den kopmamakla beraber, içeriğin biçimle birlikte ele alındığı göze çarpmaktadır.
Şair, düzyazı şiire yöneldiği 1965 yılından sonraki dönemde, şiirde musikiyi mümkün olduğunca göz ardı etmeye, hatta atonal müzik kuramından hareketle tamamen yok etmeye çalışmıştır. O, sözcüklerin seslerinden çok anlamlarıyla ilgilenmiştir. Sinemanın sıkı bir takipçisi olması sebebiyle, sanatın özünün sessiz çekilmesinde yattığını düşünmüştür. Dili ve anlatımı kurguların oluşturduğunu, bu sebepten sesin fazla bir unsur olduğunu belirtmiştir. “Sessiz çekim” ve “kurgu” bilindiği gibi sinemaya ait terimlerdir. Şair, sinemanın teknik desteğiyle şiirini görüntüyle kurmakta ve okurdan bu görüntüleri algılayarak aklında sese çevirmesini istemektedir.
Şairin düzyazı şiire yer vermeye başladığı Bakışsız Bir Kedi Kara kitabından itibaren şiir dilinin musikisinden yararlanmamak için, sözcüklerin rastgele oluşan ses benzeşmelerini dahi saklamaya çalışmıştır. İkinci Yeni şiirinin özelliklerinin ton dışılık, asimetriklik ve ses kakışması olduğu belirten Ayhan, uyumsuz notaların bir araya gelmesinden doğan bu bileşimin insanların kulaklarına hoş gelmediği için toplumcu eleştirmenler ve sanatçılar tarafından kabul görmediğini söylemiştir.
Sembolik bir anlatımla sosyal konulara değinen ve aşk şiiri kaleme almayan sanatçının şiiri liriklikten ve musikiden uzaktır. Söylemlerinden de anlaşılabileceği gibi bu, bilinçli bir dil kullanımıdır ve onun üslubunu kuran temel özelliklerden biridir. “Şiir geldi kelimeye dayandı. ” parolasıyla sözden kelimeye uzanan İkinci Yeniciler, ayrıca kelimelerin fizyolojik seslerini de terk edip zihinsel bir ses arayışına girmişlerdir.
Sanatçı, ilk şiir kitabı Kınar Hanımın Denizleri’nde bile kendisine özgü bir biçim arayışında olmuştur. Kitapta bulunan 27 şiirden sadece beşinin dize sayısı eşit bentlerden oluştuğu görülmektedir. Diğer şiirlerini ise dize sayısı karışık bentlerle oluşturmuştur. Kitapta bulunan şiirlerin tümünde bentlerin ilk dizelerinin baş harfleri büyük, diğer dizelerin ise küçük yazılmıştır.
Sanatçı, Bakışsız Bir Kedi Kara kitabında düzyazı şiire yönelmiştir. Bu şekil değişikliğinin, bir metin ilişkisi içinde bir araya getirilen şiirlerin özüne en uygun kalıp arayışından kaynaklandığı düşünülebilir. Yaşadığımız dünyanın gerçeklerini masalsı bir dünya atmosferi içinde gizemli bir dille anlatan bu şiirler, böyle bir içeriği taşıyabilecek kalıbı düzyazının geniş söyleyiş olanaklarında bulmuştur. Şair, düzyazı söyleyişine düşmemek için, hemen hemen tamamı devrik, kısa cümleler kurmuş, zengin çağrışım fırsatı sağlayan çok sayıda imge kuruluşuna yer vermiştir. Eser, şekil açısından nesre daha yakın dursa da, devrik cümlelerin meydana getirdiği ahenk ve imgelerin sağladığı yoğun çağrışım alanıyla şiirselliği yakalamıştır.
Bakışsız Bir Kedi Kara ve Ortodokslular’da dizelerin kısıtlayıcı işleyişinden şikâyet ederek düzyazı şiire yönelen sanatçı, dize kuruluşlu şiirden de vazgeçmemiş, Devlet ve Tabiat ile Zambaklı Padişah kitaplarında her iki biçimi de kullanmıştır. Çok Eski Adıyladır ve Son Şiirler kitaplarında yer alan şiirler ise, düzyazı biçiminde kaleme alınmıştır.
Üçüncü şiir kitabı Ortodokslular da yine düzyazı biçiminde kurulmakla birlikte, birtakım yenilikler içermektedir. Bakışsız Bir Kedi Kara’daki şiirlerin tümü büyük harflerle yazılmış başlıklar taşırken, Ortodokslular kitabında başlık yerine Romen rakamlarıyla I’'den XXVII’'ye kadar rakamlar verilmiştir. Birbirinden rakam başlıklarla ayrılan şiirlerin taşıdıkları sıra numaraları, bir bütünün parçaları olduklarını göstermekte ve konu bütünlüğünü belirtmektedir. Şiirlerin neredeyse tamamı, ikişer satırlık paragraflarla oluşturularak düzyazı biçimi yumuşatılmaya ve dize kuruluşuna yakın bir form kazandırılmaya çalışılmıştır.
Her kitabında şekil açısından bir yenilik arayışında olan sanatçı, 1973 yılında çıkardığı Devlet ve Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler kitabıyla beraber yeniden dize kuruluşlu şiire yönelmiştir. Bu şiirler, başlığa sahip olmakla beraber, bentlerin başına konulan rakamlarla, bir biçim yeniliği de oluşturulmaya çalışılmıştır.
Sanatçının bir diğer kitabı Zambaklı Padişah’ta, yine Romen rakamlı başlıklardan oluşan şiir kuruluşuna dönüş yaptığı göze çarpmaktadır; fakat bu kitapta bulunan Romen rakamlı 32 şiirden 13’ü, tek dizelik biçimleriyle dikkati çekmiştir.
Şair, Çok Eski Adıyladır kitabındaki şiirlerinde, o zamana kadar meydana getirdiği bütün şekil özelliklerini kullanmıştır. Kitapta yer alan 42 şiirin her biri ikişer başlık taşımaktadır. Bunlardan biri, büyük harflerle verilmiş müstakil bir isim, diğeri de kitabın sonundan başına doğru ilerleyen Romen rakamlarıyla verilmiş bir sıra numarasıdır. Her şiirin bentleri, ayrıca Arap rakamlarıyla da numaralandırılmıştır.
Son şiir kitabı Son Şiirler’de, ilk kitabından bu yana toplayıp geliştirdiği biçim özelliklerini bir araya getirip kullandığı görülmektedir. Nesir biçiminde yazılan bu şiirler, az mısradan oluşan bentlere bölünmüşlerdir. Şiirde dizenin çok önemli bir yeri olduğunu belirten Ece Ayhan, tamamen “dizleri kırılmış” şiirler yazmaktan sakınmış ve şiirlerini nesir cümlesi ile dize arasında bir biçimle oluşturmuştur. Son şiirlerinde de her şiirin müstakil başlığı bulunmakla beraber, şiirlerin bentleri Arap rakamlarıyla da numaralandırılmıştır.
Onun şiiri her dönemde sembolik bir anlatıma sahip olmuştur. Adeta özel bir sözlüğü andıran sözcük dünyası ve söz dizimi aşılabildiği takdirde, okurun karşısına zengin anlam katmanları çıkmaktadır. İkinci Yeni şiirlerinin tümüne yöneltilen anlamsızlık suçlamalarının çoğu, okurun bu dil engelini aşarak anlam katmanlarına ulaşamayacağı itirazından doğmuştur. Bu itirazlarda, anlamı “anlamsızlığa” kadar serbest bırakan kuramsal açıklamaların ve bu yolda kaleme alınan çok sayıdaki şiir örneklerinin rol oynadığı da unutulmamalıdır.
Eserleri
Şiir Kitapları: Kınar Hanımın Denizleri, Ortodokslular, Bakışsız Bir Kedi Kara, Devlet ve Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler, Zambaklı Padişah, Yort Savul, Çanakkaleli Melahat’a İki El Mektup ya da Özel Bir Fuhuş Tarihi, Çok Eski Adıyladır, Son Şiirler, Bütün Yort Savul’lar.
Anı, Günlük, Deneme, Söyleşi Kitapları: Defterler, Yalnız Kardeşçe, Yeni Defterler, Kolsuz Bir Hattat, Başıbozuk Günceler, Şiirin Bir Altın Çağı, Aynalı Denemeler, Sivil Şiirler, Dipyazılar, Sivil Denemeler Kara, Morötesi Requiem, Hay Hak!, Söyleşiler.
Ece Ayhan’'ın Eserlerinden Örnekler
Yort Savul
1. Atlasları getirin! Tarih atlaslarını!
En geniş zamanlı bir şiir yazacağız
2. Harbi karşılık verecek ama herkes
Göğünde kuş uçurtmayan şu üç soruya:
3. Bir, Yeryüzüne nasıl dağılmıştır
Tarihi düzünden okumaya ayaklanan çocuklar?
4. İki, Daha yavuz bir belge var mıdır ha
Gerçeği ararken parçalanmayı göze almış yüzlerden?
5. Üç, Boğaziçi bir İstanbul ırmağıdır
Nice akar huruc alessultanlarda bayraksız davulsuz?
6. Nerede kalmıştık? Tarihe ağarken üç ağır yıldız
Sürünerek geçiyor bir hükümet kuşu kanatları yoluk
7. Çocuklar! İle bile muhbirler! Ve bütün ahali!
Hep birlikte, üç kez, bağırarak, yazınız
8. Kurşunkalemle de olabilir
Yort Savul!
Apaş Paşa Şapa Oturdu
Merhaba diyoruz ölü teyzelerimize çocuklar
merhaba diyorlar o şiirlerimizin eşikleri
Mum tacirlerinin kızları ne temiz porselen
yüz çiçeğe yüz ay çıkarırmış bu tabaklar
Yüzüklerinde altın parmaklar takılıymış ve
çarşılar grevsiz deli olurmuş yalnızlık işte.
Bakışsız Bir Kedi Kara
Gelir dalgın bir cambaz. Geç saatlerin denizinden. Üfler lambayı. Uzanır ağladığım yanıma. Danyal yalvaç için. Aşağıda bir kör kadın. Hısım. Sayıklar bir dilde bilmediğim. Göğsünde ağır bir kelebek. İçinde kırık çekmeceler. İçer içki Üzünç Teyze tavan arasında. İşler gergef. İnsancıl okullardan kovgun. Geçer sokaktan bakışsız bir Kedi Kara. Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk. Kanatları sığmamış. Bağırır Eskici Dede. Bir korsan gemisi! girmiş körfeze.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.