Cezayir’in dev siperi Tassili dağlarına, Hali vakti yerinde olanlar küçük uçaklarla gelir. Daha varlıklı ya da daha maceracı olanlar ise, dört çekerli kamyonetler üzerinde, zemin ısısının 70 dereceyi aştığı bu topraklarda çakıl, taş ve kaya kumları geçerek gelirler.
Gidilen yer dağlık bir alan olmamasına rağmen, deniz seviyesinden 2250 metre yüksektedir. Daha doğrusu burası kendi içinde sayısız koyak ve vadiye bölünüp ayrılarak, uçurum ve yalın kayaların kargaşasına dönüşen 640km’lik bir kumtaşı platosudur. Birbirlerine pek az benzeyen şeylerle tuhaf bir güzelliğe sahiptir. Bu coğrafyanın en güzel anını yaşamak için, gün doğumunu beklemek gerekir. Güneşin alev kırmızısı ve moru kumun üzerine mavi gölgeler düşürmeye başladığında buradaki aşınmış kayalar, masalsı bir dokunuşla gökdelenlere, katedrallere, kule ve bacalara dönüşür.
Tassili’de bulunan, hayranlık veren biçimleri kazanmış kayaların sanatçısı, kum yüklü rüzgarlardır. Mağaraların mimarı ise, sarp kayaları çatlaklarından ayıran, koyakları oyan sel sularıdır. Sahra olarak adlandırılan bu bölgenin iklimi bir zamanlar daha nemliydi. Şu anda çölün güney sınırında bulunan kuru kum dolu vadi ve boğazlardan önceleri ırmaklar akar ve göller topraklara bereket katardı. Bir zamanların yemyeşil toprakları olan bu yerler şimdi çöl. Kuraklaşma ağır işleyen bir süreçtir; toprak çok uzun süre öncesinden kurak olsa da Tassili N’Ajjer’in tam çevirisi ‘ırmakların platosu’ dur.
Sulak günlerden bu yana ısrarla hayatta kalan; su arayışındaki kökleri, kayaların arasına sokulmuş budaklı selvi ağaç grupları vardır. Türlerinin sonuncusu olan bu Selvi ağaçlarının yaklaşık 3000 yaşında olduğu tahmin ediliyor. Çünkü gelişebilecek tohumlar üretseler bile, toprak bu yeni tohumlara hayat verebilecek güce sahip değildir ve filizlenme için fazlasıyla çoraktır. Daha canlı bir geçmişten sağ kalan bir başka hayvan ise çorak habitatını, çöl iklimiyle başa çıkabilen yuvaların mimarı kuyrukkakanlar ve çöl sıçanlarıyla paylaşan kıvrık kocaman boynuzlarıyla, vahşi dağ koyunlarıdır.
Buna karşılık bir zamanlar plato, bambaşka bir faunayı barındırıyordu. Zürafa, antilop, su aygırı, aslan ve filler hatta sığır ve keçileri güden erkek ve kadınlar vardı. Bunların bir bölümü, kumdan çıkarılan antik hayvan kemiklerinden öğrenildi fakat daha fazlası, Tassili N’Ajjer’in harikulade kaya oluşumları ve yüksek uçurumları arasında bulunan çeşitli hayvan ve insan figürlerinin kolayca seçilebildiği duvar resimleriyle çürütülemez ve benzersiz kanıtlar olarak ortaya çıktı. Sahra’nın göçebe Tuareg halkının bu Tassili sanatından haberi vardı. Ama Fransız kâşif ve etnolojist Henri Lhote, 1950’ler de asistanlarıyla birlikte 2 yıl içinde binlerce kopya çıkarıp, fotoğraf çekene de, dünya bu konuda pek az şey biliyordu.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.