02/12/2014 1:06
Yeryüzünde yaşamın başlaması nasıl oluştu?

İlk bitkilerin karada yetişmeyip, denizaltında geliştiğini biliyoruz. Denizdeki ilk canlılar olan kamçılı, mikroskobik organizmalar çok küçük ve peltemsi yapıları nedeniyle kayalarda iz bırakmadılar. Bunun sonucu olarak, bu organizmaların ne zaman yaşamaya başladıklarını tam olarak bilemiyoruz.

Tek hücreli olan bu canlılar, hücre bölünmesi yolu ile çoğalıyorlardı. Zamanla evrim geçirerek daha karmaşık yapılar kazandılar ve bitki ve hayvan yaşamını başlattılar.

Dünyamızda oluşan ilk kayalarda fosile rastlanmadığı için kesin olarak bilmemekle birlikte araştırmalar, yaşamın, 3000 milyon yıl önce başladığını belirliyor.

600 milyon yıl öncesine ait kayalarda rastlanan mavimsi-yeşil deniz yosunun, oldukça karmaşık yapıya sahip bir organizma olması, ilk canlılardan, deniz yosununa dek geçen sürenin çok uzun olduğu fikrini vermektedir bize.

Bilim adamlarına göre, pelte görünümlü ilk tek hücreli bitki-hayvan karışımı organizma ile, daha gelişmiş tek hücreliler ve çok hücrelilere gelene dek çok uzun bir süre geçti ve bu gelişim çok yavaş oldu.

Şöyle ki, kamçılı organizmalar, belli bir evrim sonunda gruplar halinde birleşmeye başladılar ve peltemsi görünümlü bağımsız canlıları oluşturdular. Uzun bir dönemde gerçekleşen diğer bir evrim sonucu bunlar da birleşerek, 2500 milyon yıl içinde, bitki özelliği taşıyan ilk organizma (deniz yosunu) oluştu.

Deniz Yosunu Denizi Ne Zaman Terk Etti?

Yaklaşık 435 milyon yıl önce, paleozoik dönem'in silüryen bölümünde, dünyanın geçirdiği sarsıntılar sonunda denizlerin, dipleriyle birlikte yükselmeleri, büyük ihtimalle deniz bitkilerinin karaya geçmelerine neden oldu. 100 milyonlarca yıl denizaltı yaşamına alışmış olan bu bitkiler, karaya çıkınca, buradaki yaşama uyum sağlamak için evrim geçirerek, yapısal değişiklere uğradılar. Bu evrim 150 milyon yıl içinde gerçekleşti ve göze zor görülebilen minik yosun, sonunda ormanları oluşturan dev ağaçlara dönüştü. Havadaki oksijen ile yaşayabilmek için büyük bir iç yapı değişikliği geçirdikleri sanılan bu bitkiler, açık havada, denizdekine kıyasla daha elverişli bir ortam bulduklarından çabuk gelişip, yeni şekiller aldılar. Denizaltı ortamının, bitki ve hayvan çeşidi nedeniyle verimli olması, bu toprağın karaya çıkması ile, bitkilerin uygun ortama kavuşarak gelişmelerine yol açtı.

Belkemiği Olan İlk Hayvanlar (dev deniz salyangozları) Ne Zaman Oluştu?

İlk belkemiği olan hayvanlar, denizde gelişmiştir. Daha gelişmiş hayvanların ve insanın oluşumunu da etkilemesi açısından bu, önemli bir olaydır. Belkemikli iskelete sahip ilk canlı ainiktozoon'un baş ve gövdesi bir olup, omurga yapısı oldukça ilkeldi. Fosilleri de bulunan bu canlı, büyük ihtimalle ilk omurgalı balığın atası niteliğini taşıyor. Çene kemiği olmayan bazı "zırhlı" diyebileceğimiz balık türleri, deniz dibinde ağızları açık olarak yüzerek besin arıyorlardı. Bu balık türleri, çabuk bir evrim sonunda bugünkü şekilleri bulduklarından, eski hallerine oldukça benzer bir görünüm taşımaktadırlar.

Kabuklu Balık, Denizde Ne Zaman Yaşadı?

Ormanların kömür yataklarına dönüştüğü dönemde, deniz altında yeni tür bazı omurgalı balıklar gelişiyordu.

İlk balıklar, ainiktozoon örneğinde olduğu gibi, çeneleri bulunmadığından, çiğneyemiyor, avlarını ancak yutarak beslenebiliyorlardı.

Ama, bundan yklaşık 400 milyon yıl öncesi dönemde, çene ve dişleri olan balık türleri gelişmeye başladı.

Uzun başları, üzeri yumrular bulunan ve kemiksi tabakalarla kaplı bedenleri bulunan bu hayvanları, ön kısımlarındaki kemiksi kılıf, koruyordu.

Çok küçük olmalarına karşın, bazı türleri, örneğin dinichthys, 6 metre uzunluğa sahipti. Öte yandan ıstakoz ve karidesi andıran bazı garip şekilli kabuklulara da rastlanıyordu.

Daha sonra kabuksuz deniz yaratıkları da belirdi. Bunlar, hem solungaçları, hem de akciğerleri ile soluk alıyorlardı.

Bu özellik, söz konusu hayvanların, zaman zaman denizden çıkarak karada da yaşamaları ile yani her iki ortamda da yaşayabilen canlılar durumuna gelebilmeleri açısından, önem kazanıyor.

Dev Deniz Salyangozları Ne Zaman Yaşadı?

Paleozoik dönem'in kambriyum bölümüne ait hayvan fosilleri, üç bölmeli deniz böceği türünün, bedenlerinin yumuşak kısımlarını korumak amacı ile

kabuk geliştiren ilk hayvanlardan olduğunu kanıtlamaktadır.

Bu hayvanların dev boyuttaki örneklerinden biri olan sedefli deniz helezonu, parlak ve renkli kabuklu, uzun bir koni görünümünde idi ve 4 metre uzunluğa sahipti. Yırtıcı olan bu hayvan, denizaltında izlediği avını, kıskaçları ile yakalardı. Günümüzün ahtapotu ile mürekkep balığı, bu hayvan soyundan gelmiştir.

Sedefli deniz helezonunun değişik dönemlerin kayalarından alınan fosil örnekleri incelendiğine, bu hayvanın çok ilginç bir evrim geçirmiş olduğun görürürz. İlk sedefli deniz helezonları, uzun koni biçiminde ve düz birer kabuğa sahip iken, zamanla bu kabuğun kıvrılarak spiral şeklini aldığı gözlenmektedir. Buna neden, bir şeyin sürüklenmek yerine, kıvrılarak daha kolay yol almasıdır.

İlk Kara Hayvanları Ne Zaman Oluştu?

Karada ilk hayvanların oluşması için, önce bitkilerin karaya geçmesi gerekiyordu. Bu, otyiyenlerin, et yiyen hayvanlardan önce belirmesini şart koşan yaşam zincirinin bir gereğidir. Çünkü, ot yiyenler olmadan, etyiyenler beslenemez. Ot yiyenlerin beslenebilmeleri ise, bitki örtüsünün gelişmesine bağlıdır.

400 milyon yıl önce, kayaların varlığına karşın, yeryüzü gene de yeşilliklerle kaplı idi. Hayvanları barındırabilecek bu ortam gelişince, sudan çıkan bazı hayvanlar karaya uyum sağlamaya başladılar,

Bu ilk hayvanlar, büyük bir ihtimalle yengeçler, örümcekler, hamamböcekleri ve kırkayaklardır.

İlk uçan hayvan da hamamböceğidir. Günümüzün uçan böceklerinden çok farklı olan o dönemlerin böceğine bir örnek olarak altı kanatlı Stenodictya'yı verebiliriz. Yırtıcı olan bu böcekler, küçük hayvanları yakalamak amacıyla ormanlarda dolaşırlardı.

Balık Ne Zaman Hem Karada, Hem De Denizde Yaşadı?

Bunan 350 milyon yıl önce, kömür yataklarının oluştuğu döneme yakın bir zamanda, bazı balıkların atalarından farklı olarak, yüzgeçlerden başka ilkel bir akciğerle doğdukları biliniyor. Böylece, başlarını kısa bir süre için de olsa, suyun dışında tutabilen bu canlılar, büyük olasılıkla, rastlantı sonucu, karaya vurup, orada canlı kalmayı başarabildiler. Bu, balığın yepyeni ve tehlikeler içeren bir ortamdaki ilk deneyimi oldu.

Yeryüzünün sarsıntı geçirerek, denizlerin karalara dönüştüğü dönemlerde, karaya vuran balıklardan akciğere sahip olanların kurtulduğu ve yüzgeçleri ile sürünerek bir su birikintisinden diğerine gittikleri, böylece yaşamlarını sürdürdükleri anlaşılıyor.

Bunlardan, karadaki en yakın çalılığa sığınanlar, giderek karada daha uzun süre yaşamayı başarabildiler.

Balıklarla büyük yapı benzerlikleri olan bu hayvanlar (amfibianlar), hem deniz, hem de karada yaşayan hayvanların atalarıdırlar. Bedenlerini kaplayan pullar, bunun kanıtıdır. Bazı türlerde görülen karın çevresini kaplayan sertleşmiş pullar ise, bu hayvanların karada sürünmeleri sonucu oluştu. Ayrıca, bu canlıların kafa ve çene biçimleri, balıktan geldiklerinin başka bir göstergesidir.

Tıpkı günümüzün kertenkeleni gibi, sudan ara sıra çıkarak yakındaki küçük hayvanlarla beslenen bu hayvanda küçük hayvanlarla beslenen bu hayvanlar, denizden fazla uzaklaşamıyorlardı. Buna neden, sert kabuklu yumurta yumurtlamayı henüz öğrenememiş olmaları ve yavruların denizde oluşup, ilk dönemlerini orada geçirmeleri idi. Bu belki de, denizde daha kolay besin bulabilmelerinden kaynaklanıyordu.

Balıkların, Günümüzdeki Örneklerinin Oluşumu Ne Zaman Başladı?

Dev sürüngenlerin yaşadığı, bundan 200 milyon yıl öncesi ile 100 milyon yıl öncesi arasındaki süre içinde, denizdeki yaşamda büyük değişiklikler oldu ve kabuklu deniz varlıkları ortadan kayboldular.

Bu dönemde oluşan kıkırdaklı balık türleri (köpekbalığı, tırpana, vatoz gibi) kemik yerine kıkırdaktan oluşan bir iskelet yapısına sahiptirler. Bu balık türleri giderek hem sayıca hem de boyut olarak büyüdüler ve yavaş yavaş çeşitli türlerdeki kemikli balıkları oluşturdular.

Bu balıkların çok yaygınlaşmasına neden, yüzme ve avlanma konusunda geliştirdikleri yeteneklerdir. Böylece bir süre sonra, bu balıklar, bugünkü şekillerini aldılar.

Aslında, tüm kemikli balıklar, bundan 100 milyon yıl önce okyanuslarda oluştular ve bugüne de fazla bir değişime uğramadan özelliklerini sürdüler.

Aynı şeyi dev deniz kaplumbağası için de söyleyebiliriz.

Sürüngenlerin Yaşadığı Dönem Ne Zaman Başladı?

Dev sürüngenler olan dinozorlar, bundan 100 milyon yıl önceki mezozoik dönem de yaşadılar.

Kömür yataklarının oluştuğu dönede denizden çıkan ve hem kara hem de denizde yaşayabilen hayvanlar, zamanla, sert kabuklu yumurta yumurtlamayı başararak, artık suya eskisi kadar gereksinim. Duymamaya başladılar. İşte böylece, bundan 300 milyon yıl önce, ilk sürüngenler oluştu.

İlk sürüngen sayılan seymourla küçük bir havyandı. Jeolojik araştırmalar, bu canlının, kuzey kutbu'na yayılmış olduğunu gösteriyor. En eski sürüngen türünden biri de, 2 metre boyundaki dev moschop'tur.

İlk sürüngenler büyük bir hızla çoğalıp, grup grup yeryüzüne dağıldılar. Daha sonra, dinozorların atası sayılan ve "ayak büyüten ilk sürüngen" olma özelliği taşıyan küçük saltoposuchus gelişti.

Bu dönemde beliren kaplumbağa ve diğer küçük sürüngenler, daha sonra gelişen timsah ve yılanlara geçişi temsil ektikleri için, büyük önem taşırlar.

Günümüze dek gelen hayvanların çoğunluğu, mesozoik dönemde gelişmeye başlamıştır. Memeliler için bile aynı şey söylenebilir. Memelilerden cynognathus, damarlarında sıcak kan doluşan ilk hayvandır.

Etyiyen dinozorların ataları ne zaman gelişti?

Sürüngenlerin gelişim döneminde, doğa büyük bir üretici idi. Sürüngenlerin her tipi, doğa koşullarının sınavından geçiyor, gücü olan türler kalarak evrimleşirken, zayıf ve dayanıksız türlerin soyu tükeniyordu.

Bu gelişmelerin en başarılılarından biri, kuşkusuz saltoposuchus'tur. Küçüklüğüne karşın, çok canlı bir havyan olan bu sürüngen, ayağa kalkarak güçlü arka ayakları üzerinde yürümeyi ve pençe benzeri çıkıntıları olan ön ayaklarını, avını yakalamak amacıyla kullanmayı öğrendi. Sonuçta, sivri dişlerinden başka, iki savunma ve saldırma aracı daha kazanan bu hayvan, büyük avlara saldırmaktan bile kaçınmıyordu.

O dönemler için kısa bile sayılabilecek bir süre içinde, söz konusu hayvandan türeyen tüm dinozorlar, günümüzün kuşlarını ve timsahlarını oluşturdular.

En büyük sürüngenlerin soyu ne zaman tükendi?

Bundan 75 milyon yıl önce , dev sürüngenlerin birdenbire yok olması çok ilginçtir. 100 milyon yıl dünyamızda yaşayan bu hayvanların, böyle ortadan kalkmalarının ne gibi nedenleri olabilir?

Bu konuda çeşitli görüşler olmakla birlikte, akla en yakın geleni hava koşulları ile yeryüzü şekillerindeki değişikliklerdir.

Dağların belirlenmesi ile ortaya çıkan soğuk havalar, dengeli ısıda yaşamaya alışkın olan dinozorların ölümüne yol açtı. Ayrıca, dinozorların baş besini olan ve ot içeren bitki örtüsünün, yerini, kalın gövdeli ağaçlara bırakması da bir başka neden olarak gösterilebilir.

İlk memelerinin, dinozorların koruyamadıkları yumurtalarını yemeleri de, memeliler gelişirken yeni yavru çıkaramayan dinozorların soyunun tükenmesine yol açmıştır.

Sürüngenler ne zaman uçtular?

130 milyon yıl önceden kalan fosiller, bize, kanatlı sürüngenlerin varlığını kanıtlıyor. Ama, tıpkı dinozorlar gibi, bu hayvanlarda, 75 milyon yıl önce birdenbire ortadan kayboldular,

Bunun nedeni henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Uçan sürüngenlerin en eskisi ve yaygın olanı Dimorphodon'du. Dev bir yarasa görünümü taşıyan bu hayvanın yalnızca başı 22 santim idi. Dümen olarak kullandığı garip bir de kuyruğa sahip olan bu hayvan, soyunu çabuk tüketmiştir.

Onu izleyen diğer kanatlı sürüngenler, Nhamphorhynchus ile, türünün en büyük ve iyi uçabileni olan Pteranodon'dur.

Açtığı zaman 7 metreyi bulan kanatları ile deniz üzerinde uçarak balık avlayan bu hayvan, kanatlarından dolayı karada iyi yürüyemiyor ama, havada çok hızlı gidiyordu.

Kuşların ataları ne zaman oluştu?

Biraz gariptir ama, kuşların ataları uçan sürüngenler değil, daha değişik bir tür sürüngen olan Sauria'dır. Bu canlılardan günümüze en ayrıntılı fosili kalan ise, 130 milyon yıl önce, dinozorların döneminde yaşayan Archaeopteryx'tir.

Bir penguen büyüklüğünde olan bu hayvan, yarı kuş, yarı sürüngen görünümünde idi. Sürüngenlerle benzerliği, pençe görünümlü parmakları ile yirmi eklemli kemikten oluşan kuyruğu ve üzerinde dişler bulunan çene kemiğinden kaynaklanıyor. Ama, bedenini kaplayan tüyler, tümüyle yeni bir özellikti.

Kanatları, eski uçan sürüngenler gibi, iki deri parçası değil, tüylerle kaplı ve hayvanın uçarken açıp kapadığı bildiğimiz kuş kanatlarına benziyordu.

Bu yeni canlıların diğer önemli özelliği ise, yavrularının canlı olarak doğurup, kendi avını yakalayabilene dek, onlara bakıp, süt vermelerdir. Bu, yumurtasını yumurtladıktan sonra artık onunla hiç ilgilenmeyen dinozordan çok farklı bir özelliktir.

İlk memelilerden günümüze fazla fosil kalmamakla birlikte sürüngenler döneminde yaşayan ve fareye benzeyen morganucodon ile kirpiye benzeyen prodiacon, memelilere örnek olarak verilebilir. İlk kez bitki ile beslenen memeli taeniolabis'tir. Diğerleri, genelde böcekler, salyangozlar ve sülüklü böceklerle karınlarını doyuruyorlardı.

Dev memeliler ne zaman yaşadı ?

75 milyon yıl önce dinozorların ortadan kalkması ile birlikte memeli hayvanlar büyük bir gelişim gösterdiler. Çoğunluğu kemirgen olan küçük memelilerden, et yiyen ve ot yiyen olmak üzere iki ana kolda, pek çok tür oluştu. Otyiyen memeliler, kısa sürede sayıca ve boyca büyüdüler, bildiğimiz koyun boyuna geldiler.

Bu dönemin en ilginç ot yiyeni ise Pantolambda'dır. 115 santim uzunluğundaki bu hayvandan başka, yaklaşık 3 metre uzunluğunda olan barylambda da dönemin tipik hayvanlarındandır.

Bol yiyecek ve uygun hava şartları sonunda, dev boyutlara ulaşan otyiyen memelilerin en büyüğü ise Baluchitherium'du. Bu dev gergedanın fosillerinden anladığımıza göre, boyu beşbuçuk metre idi ve ağaç gövdesini andıran dört sağlam ayağının üzerinde dururdu.

38 milyon yıl önceki dünya ortamında yaşayan diğer bir otyiyen de, 4 metre boyundaki Brontotherium'du.

Belki de bu hayvanlar kendi ağırlıklarını taşıyamadılar, tam olarak bilinemiyor. Ama gerçek olan, bu otyiyenlerin zamanla güçten düştükleri ve sonunda yok olarak, yerlerini daha güçlü türlere bıraktıklarıdır. Hayvanların evrimi tarihinde, ender olsa da, böyle aşırı büyüyerek, sonunda kendi soyunu tüketen canlılara rastlandı.

İlk mamuta ne zaman rastlandı?

Mamut, bildiğimiz filin gerçek atası olmakla birlikte, ikisinin aynı kökenden geldikleri söylenebilir.

Enon jelojik dönem'de yaşaması nedeniyle, mamutun, insanla aynı dönemde oluştuğu söylenebilir. Bu hayvana ait ayrıntılı fosiller, Sibirya'da bulundu.

Onbinlerce yıl önce yaşayan ve çok az bozulmuş bir mamut ölüsüne, 1899 yılında Sibirya, berezovka'da rastlandı. Buz buzların çözülmesi sonucu koku çıkarınca, çevreden geçen köpeklerin dikkatini çekti ve yapılan kazı ile çıkarıldı. Uzmanlar, mamutun kıllarının, derisinin, hatta kanının olduğunu belirttiler.

Hominidler ne zaman ortaya çıktılar?

Bilim adamlarının çoğu, insanın ilk atası sayılabilmek canlıların, pleistosen (4. dönem)'den önce gelen dönemde oluşmaya başladığını düşünmekle birlikte, bazı bilginler, ilkel insanın daha önceki dönemlerde de yaşadığı fikrinde birleşiyorlar.

Bu bilim adamlarına göre, Pleistosen dönemi'nde pek çok zorluklarla savaşarak yaşamını ve gelişimin sürdüren insanın ataları, özellikle vahşi dev hayvanlara karşı savaşım veriyorlardı. O zamana dek çoktan ortadan kalkan kılıç dişli kaplan ve mağara ayısı, yerini, bugün hala soyunu sürdüren aslan ve leopar gibi yırtıcılara bıraktığından, ilk insan vahşi bir ortamda yaşamını sürdürüyordu.

O dönemde de, yaşamakta olan mamut, ilk insanların en iyi besin kaynağı idi, büyük ve gıdalı olan bu hayvan, ilkel kavimlerin uzun süre aç kalmamasına yarıyordu.

O halde, insanın atası sayılan bu yeni ve zeki canlı nereden gelmişti? Bu hem kolay, bir bakıma da zor sorunun yanıtını, günümüze kalan fosillerden bulmaya çalışıyoruz.

Fosiller, ilk insanların daha önce evrim geçiren bir maymun türünün, zamanla yeni evrimler geçirmesi ile oluştuklarını açıklıyorsa da, evrim tarihinde, mucize gibi gerçekleşene bu ani zeka artışı ve hayvanlarınkinden çok gelişmiş beyinin ortaya çıkışı, gerçekten ilginçtir. (Editör: Allah'a inanmayana ilginç gelir tabi)

Çok eski dönemlerde belirip, zamanla evrim geçiren ve türlere ayrılan maymunun belli bir türü, insanı andırıyordu. (Editör: Yok artık!)

Fosiller üzerinde yapılan araştırmalar, bu maymun türünün, son jeolojik dönemde, dik yürümesini öğrenmekle kalmayıp, bazı ilkel araçlar da yaptığını ortaya çıkardı. Özellikle, avını yakalamak ve vahşi hayvanlarla savaşmak amacıyla silah üreten bu insanın ilk atası Hominid idi. (Editör: Heh sonunda insanın atasını maymuna bağlandı, sabırla devam edelim)

Yeni bulgular, Hominid'lerin, üçüncü Dönem'in son bölüm ile son jeolojik dönem arasındaki süre içinde yaşadıklarını gösteriyor. Bir zamanlar, insan yaşamının yalnızca 600. 00 yıl önce başladığı görüşünün yaygın olmasına karşın, bugün, pek çok bilim adımı, insanın ilk ataları sayılabilecek hominidlerin, bir milyon yıl önce yaşamaya başladıklarını kabul ediyor.

Son jeolojik dönem'de gelişimini sürdüren insanın atası, önce Pithecanthropus, sonra Neandertal Adam ve en son Homo saplens şekillerini aldı.

Neandertal Adam Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Pithecanthropus (homo Erectus), taştan küçük aletler yapabilecek zeka seviyesine gelmişti. Oval şekilli bir taşı, bir sopanın ucuna bağlayan Homo erectus, böylece ilk baltayı yaptı.

İnsanın ikinci atası sayılan sinanthropus, daha da gelişmiş bir beyine sahipti. (Editör: İlk atası çok inandırıcı olmadı, şimdi ikinci atasına geçtik)

Neandertal adam'ın oluşması için ise, daha 400. 000 yıl geçmesi gerekti. İnsanın bu atası, artık bitki, sümüklü böcek ve salyangozlarla beslenmeyi bırakarak, avladığı hayvanların etleri ile karnını doyurmaya başladı.

Bu adı almasına neden, fosillerinin 1856 yılında Almanya'nın neanderthal vadisi'nedi bulunmuş olmasıdır. Daha sonra, Avrupa'nın çeşitli bölgelerinde de fosillerine rastlanan bu ilkel insanın boyu, ancak 1. 55 metre idi. Tıknaz yapısı ve güçlü kasları olan neandertal adam'ın kafatası yapısı, bir maymununkini andırıyordu. Göz çukurları derin, elmacık kemikleri çok geniş ve çıkık, çene ve alnı kısa idi. Ayrıca kısa bir boyu vardı. Tüylerle kaplı bedeni ve maymun benzeri çehresi ile vahşi ve kaba görünümü olmasını karşın, günümüzün insanı ile aynı büyüklükteki bir beyine sahipti. Zekâsının belli bir oranda gelişmiş olduğunu, tahta, kemik ve çakmaktaşı gibi maddeleri oyarak yaptığı aletlerden anlıyoruz. (Editör: Hayatımda bu kadar deli saçması birşey görmedim; sitede bu yazılanlara yer vermemizin sebebi bazı bilim adamlarının nasıl düşündüğünü göstermek içindir. Aslında insanın maymundan geldiği gibi bir saçmalığın asla mümkün olamayacağı  dünyanın önde gelen en meşhur bilim adamları tarafından ispat edilmiş ve tüm ülkelerce kabul görmüştür. Çünkü evrim teorisine delil olarak kazılarda çıkartılan kafataslarının bu insanlar tarafından hazırlanıp gömüldükleri ortaya çıkartılmıştır. Bu nedenle eskiden bazı ders kitaplarına gerçekmiş gibi girmiş olan bu ifadeler artık tamamen çıkartılmıştır. Günümüzde bu görüşler, bazı bilim adamlarının sığ düşünceleri olarak tarihe not düşülmüştür. Evrim teorisinin yakın gelecekte "teori" statüsünden de çıkartılıp, sadece "hipotez" yani bilimsel niteliği doğrulanmamış bir fikir olarak görülmesi düşünülmektedir. )

Kısaca asıl olan gerçekliğe Kur'an-ı Kerim mealinden yer vermek gerekirse;

"Hz. Adem , yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların babasıdır. Çesitli memleketlerden getirilen toprakları melekler su ile çamur yapıp, insan şekline koydular. Mekke ile Taif arasında 40 yıl yatıp salsal oldu. Yani pişmiş gibi kurudu. Önce Muhammed aleyhisselamin nuru alnına kondu. Sonra Muharrem'in onuncu Cuma günü ruh verildi. Her şeyin ismi ve faydası kendisine bildirildi. "

İŞTE ASLOLAN BUDUR.

Kategoriler:

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Coğafya Tarih Sitesi Matematik Sorusu Türkçe Sitesi