Genel anlamıyla pestisit insan kullanımına sunulan gıdalarda istenmeyen hayvan veya bitkileri öldürmek amacıyla kullanılan alet, metot veya kimyasal olarak tanımlanabilir. Pestisitler, insektisitler, fungusitler, herbisitler, nematositler ve rodentisitleri içermekedir. Bu gruplar arasında insektisitler hem nicel olarak diğerlerinden çok daha fazla hem de bilindik geçmişi olduğundan en önemli bir yeri kaplamaktadır. O nedenle bu yazımızda daha çok insektisitler üzerine eğileceğiz.
Milattan önce 7000 civarında insanlar bitkilerin ekim dönemlerinde haşereleri uzaklaştırmak veya değersiz bitkileri yok etmek için bazı metotlar geliştirdiler. Bazı kültürler bunu ayın belirli dönemlerinde ekim yaparak denediler. Bazıları haşereleri elle veya gürültü yaparak bitkilerden uzaklaştırmayı seçtiler. Bir kısmı da bu dönemde bazı kimyasalları kullanmaya başladı. Ufalanmış taçyaprağı (bir çeşit krizantem), sülfür ve arsenik Orta Doğu, Roma ve Çin'de kullanılmaya başlanırken, bu dönemlerde Çin istenmeyen haşaratları yemesi için karınca gibi doğal avcıları kullanmayı da tercih etti.
1840 yılında Kuzey Amerika kökenli küf salgını Britanya'ya yayılıp sülfür uygulaması ile kontrol altına alınana kadar haşere kontrolü için gerçekleştirilen denemelerin her biri kendine has özel uygulamalardı. Bir sonraki hedef Kolorado Patates Böceği oldu ve 1877 yılında batılı göçmenler suda çözünen Paris Yeşili olarak adlandırılan kimyasalı kullanılarak patateslerini koruyabildiler. Katran yağı ve acıağaç gibi pestisitler de bu uygulamaları takip etse de on dokuzuncu yüzyılda pestisitler halen etkisiz kalıyordu ve muhakkak doğal yırtıcılar veya bazı durumlarda çok daha kuvvetli filizlerden aşılama yapma yoluyla desteklenmeleri gerekiyordu.
İkinci dünya savaşı sırasında tahminen 30 çeşit pestisit bulunuyordu. Savaş sürecindeki araştırmaların ürünü olarak çıkan DDT (dichloro-diphenyl-tricloro-ethane) her ne kadar 1874 yılında sentezlenmiş olsa da 1942 yılına kadar insektisit olarak kabul edilmiyordu. Daha sonraları 1945 yılında chlordane ve 1951 yılında endrin olmak üzere güçlü diğer pestisitler sentezlendi. Almanya'da zehirli gaz araştırmaları sonucunda da parathion gibi organofosforlu bileşikler bulundu. Bulunan bu yeni pestisitler çok etkili idi. İleri araştırmalar sonucunda Kaliforniya'da meyve sineğine karşı kullanılan malathion gibi önemli organofosforlu yüzlerce bileşiği ortaya çıkardı.
1800'lü yıllara kadar genellikle elle uygulanan pestisitler bu dönemlerde artık büyükçe makineler tarafından sprayleme yolu ile kullanılmaya başlandı. 1920'lere kadar uçaklar henüz kullanılmıyor ve 1950'lere kadar yavaş, tam kontrollü ve alçak seviyeli uçuşlar uygulanamıyordu. Havadan spreyleme yoluyla gerçekleştirilen ilk uygulamalarda hektar başına 4000 litresentetik pestisit kullanılırken, bu miktar sonraki uygulamalarda hızlıca hektar başına 100-200 litredüzeyine düşürüldü.
Bugün yaklaşık 40000 ticari ilaç için 900 kadar aktif kimyasal pestisit kullanılmaktadır. EPA ( Çevre Koruma Örgütü) 1960 ile 1980 yılları arasında pestisit kullanımının iki katına arttığını tahmin etmektedir. Halen dünyada yılda 1, 8 milyar kilogram pestisit kullanılmaktadır.
Ham Maddeler
Bir pestisit aktif ve inert (hiçbir kimyasal reaksiyona girmeyen) iki bileşenden oluşmaktadır. Aktif bileşen haşereleri öldürürken, inert kısım hedef bitkiye püskürtme ve kaplanmasını kolaylaştırma gibi aktif bileşenin tek başına sunamayacağı etkiyi sağlamak amacıyla karışımda bulunmaktadır.
Aktif bileşenler önceleri doğal materyallerden çıkarılırken günümüzde çoğunlukla laboratuvar ortamında sentezlenmektedir. Tamamına yakını petrolden türetilen hidrokarbon bileşikleridir. Birçok pestisit bunun dışında klor, oksijen sülfür, fosfor, azot ve brom gibi elementleri de içerir. Kullanılan pestisitin cinsine göre birçok madde inert bileşen olarak kullanılabilir. Sıvı pestisitler için genellikle kerosen ve bazı petrol türevleri taşıyıcı olarak kullanılsa da son zamanlarda kerosenin yerini su almaya başlamıştır. Sabun gibi stabilizatörler aktif bileşenin çözücü içinde iyi yayılmasını sağlamak amacıyla eklenebilirler. Toz halindeki pestisitler genellikle diatomit veya atapulgit gibi kil, ufalanmış fındıkkabuğu veya mısır koçanı gibi sebzeden üretilen maddeler, talk veya kalsiyum karbonat gibi toz haline getirilmiş mineraller içerir.
Zararları
Pestisite maruz kalan işçiler akut veya gecikmeli sağlık problemleriyle karşılaşabilirler. Pestisit birçok sağlık problemi doğurabilir. Bu etkiler basit cilt veya göz iritasyonu olabileceği gibi sinir sistemini etkileyici, üreme problemleri veya kanser gibi çok ciddi problemler olabilir. Son dönemlerde gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda, lösemi ve karaciğer kanserinin pestisit alımıyla doğrudan ilişkili olduğunu göstermiştir. Aynı zamanda, eksik uzuv doğumları ve düşükler ile pestisit alımının doğrudan ilişkili olduğuna yönelik ciddi kanıtlar bulunmaktadır.
Amerikan Sağlık Derneği pestisit alımını sınırlandırmak ve daha güvenli alternatiflere yönelmesini önermektedir. Düşük dozda uzun süreli pestisit alımına ilişkin belirsizlik bulunmaktadır. Hali hazırda, pestisit kullanımına veya pestisite bağlı hastalıkları takip sistemleri yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, pestisit kullanımının azaltılıp, yerine daha az toksik kimyasal veya kimyasal olmayan alternatiflerin kullanımının yaygınlaştırılması gerekir.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, her yıl 3 milyon zirai işçi pestisit zehirlenmesi yaşarken, bunların yaklaşık 18000 kadarı hayatını kaybetmektedir. Bir çalışmaya göre, gelişmekte olan ülkelerde yılda 25 milyon işçi pestisit zehirlenmesi riski taşımaktadır.
2007 yılında yapılan bir çalışmaya göre, çiftlik yakınında oturup ilk sekiz haftalık hamileliklerinde dikofol ve endosulfan pestisitlerine maruz kalan kadınların, otistik çocuk doğurma riski normal olanlara oranla 8 kat yüksek çıkmıştır.
Pestisitler sadece işçi ve çiftlik yakınında oturan kişileri değil neredeyse tüm insanlığı tehdit etmektedir. Gıdalarda bilinçli-bilinçsiz kullanımı sonucunda ciddi kirlilik problemleri yaşanmaktadır. Suda çözünen pestisitler, gıda tüketilmeden önce yıkanarak tüketilince büyük bir miktarı gıdadan uzaklaştırılabilse de meyvenin içinde hapsolan kısmı maalesef uzaklaştırılamamaktadır. Benzer şekilde bitkinin yetiştirilme sürecinde uygulanan pestisit toprağa geçmekte ve etkisi uzun yıllar kaybolmamaktadır. Aşağıda bahsedeceğim çalışmalar tehlikenin boyutu hakkında bizleri bilgilendirmektedir.
Ülkemizde, Ege Üniversitesi bünyesinde yapılan son çalışmalara göre, DDT gibi bazı kullanımı yasaklanmış pestisitlerin anne sütüne dahi geçtiği kanıtlanmıştır. İzmir Körfezi'nde yapılan bir çalışmada da, balıklarda yine kullanımı yasak olan DDE pestisitine rastlanmıştır. Çiftliklerde kullanılan pestisitlerin yağmur suları veya yıkama suları kanalı ile denize taşındığı ve denizde çok yüksek oranda seyreldiği göz önüne alınırsa, önümüzdeki yılların en büyük sağlık problemlerinden birinin pestisit olacağı aşikârdır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.