Aruz ölçüsü bir şiir ölçüsü olup, Arap-Fars edebiyatının bir icadı olan, bizim edebiyatımıza da büyük etkileri olan bir ölçüdür. Aslında aruz ölçüsü ilk olarak bir Arap icadıdır. Onlardan Fars edebiyatın geçmiştir. Fakat Fars edebiyatı, aruz ölçüsünün bazı kalıplarını kendi dilinin özel yapısına uydurmuş, böylece Arap aruzunun gelişimine büyük etki edip, aruz ölçüsüne yeni soluklar getirmiştir. Bu yüzden aruz ölçüsünü sadece Arap icadı olarak değil, Arap-Fars icadı olarak almamız gerekir.

Arap ve Fars edebiyatlarındaki yayılımından sonra aruz ölçüsü, bildiğimiz gibi Türk edebiyatında da büyük etkiye sahip olmuştur. Fakat Türk şairler, aruzu genellikle Türk zevkine göre işlediler. ve böylece bir Türk aruzu meydana getirdiler. Aruz, Türk edebiyatına o derece kök salmıştır ki, Yunus Emre, Aşık Garip, Gevheri, Dertli, Seyrani... gibi pek çok Halk şairi dahi aruz ölçüsüyle şiirler yazmışlardır. Buradaki garipsenecek durum, Halk edebiyatının özellikleri dikkate alındığında, başka kültürden edebiyatımıza geçen bir ölçünün halk şiirinde kullanılmasıdır.

Aruz deyince tabi ki ilk akla gelen şey aruzun kalıplarıdır. Araplar, "faale" sözcüğünün kökünden fâ'lün, feûlün, fâilâtün, müstef'ilün, mefâilün, müstef'ilâtün... gibi kalıplar çıkarmışlardır. Bu kalıpların her birine tef'ile denir. Bu tef'ileler belirli bir düzenle arka arkaya sıralanarak bahr denen asıl aruz kalıplarını oluştururlar. Mesela; "fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilâtün", Mefûlü mefâilün fâilâtün fâilün" gibi... Aruz ölçüsünde bu şekilde 19 bahr vardır. Fakat bu bahrlardan sayısız ölçü çıkartılabilir. Örneğin; biraz önce bahsettiğim "fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilâtün" ölçüsüne remel bahri denir ve sadece bu remel bahrinden 22 ölçü çıkartılır. Görüldüğü gibi aruzun ölçülerinin sayısını tam olarak belirtmek zor fakat Türk edebiyatında ve Türk şairlere ilham olan Arap-Fars şairlerince sık olarak kullanılan bazı aruz kalıplarını şöyle belirtebiliriz:

Mefâilün / Mefâilün / Feûlün

Feilâtün ( Fâilâtün) / Feilâtün / Feilâtün / Feilün ( fa’lün)

Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün

Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün

Müfteilün / Müfteilün / Fâilün

Feûlün /Feûlün / Feûlün / Feûl

Mefâilün / Feûlün / Mefâilün / Feûlün

Feilâtün ( Fâilâtün ) / Mefâilün / Feilün ( Fa’lün )

Fa’lün / Feûlün / Fa’lün /Feûlün

Mef’ûlü / Fâilâtü / Mefâîlü / Fâilün

Mef’ûlü / Mefâîlün / Feûlün

Mef’ûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün

Mef’ûlü / Mefâîlün / Mef’ûlü / Feûlün

Mef’ûlü / Mefâîlü / Feûlün

Müfte’ilün / Fâilün / Müfte’ilün / Fâilün

Mefâilün / Mefâilün / Mefâilün / Mefâilün

Müstef’ ilün / Müstef’ ilün / Müstef’ilün / Müstef’ilün

Müstef’ilâtün / Müstef’ilâtün / Müstef’ilâtün / Müstef’ilâtün

Feûlün / Feûlün / Feûlün / Feûlün

Aruz kalıplarının bu şekilde sıralanmasının esası hecelerin kapalılık açıklıklarıdır. Şimdi açık hece, kapalı hece kavramlarına bakalım;

AÇIK HECE:

Açık hece, genellikle sesli harfle biten hecedir. Örneğin kalem sözcüğünü ele alalım; kalem kelimesini hecelerine ayıralım: ka-lem. İlk hece olan ka- ünlü ile bitmiştir ve dolayısıyla açık hecedir. Aruzda arka arkay üç açık hece kullanılmaz. Çünkü aruz ölçüsünde arka arkaya üç açık heceli kalıp yoktur. Bu da aruzun bir kusurudur. Açık heceler genellikle + işareti ile gösterilir.

KAPALI HECE:

Kapalı hece, ünsüz harfle biten veya uzun ünlüyle (â, î. . vs) biten hecedir. Örneğin; geldim kelimesi: gel-dim. Kapalı heceler genellikle - işareti ile gösterilir.

Şimdi aruzla ilgili diğer terimlere bakalım;

TAKTİ:

Aruzla yazılmış bir manzumenin ölçüsünü bulmak için mısralardaki kelimelerin hecelerinin kapalılık-açıklığını bularak, yukarıda bahsettiğimiz gibi + veya - ile ya da başka herhangi bir işaretleme yöntemiyle işaretlemek demektir.

ARUZ SORUNLARI:

Aruzdaki ölçü dediğimiz kalıp düzenlerine her sözcüğü uydurmak imkansızdır. Bu zorluğu yenebilmek için şairler vasl, imale, zihaf, kasr, met, ritim gibi sorunlar ortaya koymuşlardır. Şimdi u sorunlara bakalım;

1- Vasl: Ulama demektir. Kapalı bir heceyi açık hece yapmak için kullanılır. Örneğin "Hür olmak" kelimelerini bir dize olarak kabul edersek bu dizeyi Hür-ol-mak şeklinde hecelerine ayırabiliriz. Yani (- - -) kalıbına uyan bir dize elde ederiz. Fakat bu hecelerle bir kalıp yok ise dizeyi hü-rol-mak şeklinde ulama yapıp (+ - - ) şeklinde bir kalıba ulaşabiliriz. Burada dikkat edilmesi gereken bir başka nokta, eğer dizede ulama varsa fakat kalıp gereği ulama yapmak gerekmiyorsa ulama yapılmaz.

2- İmale: Çekme, uzatma demektir. Aruz ölçüsünde imale ise, kısa olan bir hecenin uzatılmasıdır. Bildiğimiz gibi aruz ölçüsü Arap edebiyatından Türkçeye geçmiştir. Arapça'da pek çok uzun ünlü bulunmasına karşın Türkçe'de uzun ünlü sayısı sınırlıdır. Bu yüzden şairlerimiz Türkçe'yi Arapça'ya uydurmaya çalışmış, pek çok normal, kısa ünlüyü, kalıba uydurmak için sündürerek uzatmışlardır. Bu durum da kulağa hiç hoş gelmez. Örneğin aşağıdaki beyite bir bakalım;

"Görelim âyine-i devran ne sûret gösterir"

bu beyitin ölçüsü; fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilâtün'dür. Fakat Türkçe olan ilk kelime, fâilâtün kalıbına uymaz. çünkü gö- hecesi kapalı değil açık hecedir. İşte bu kelime, kalıba uydurulmak için "göööörelim" şeklinde okunmuştur.

İşte imale Türkçe kelimelerin yapısını değiştiren, kulağa pek hoş gelmeyen, böyle bir kusurdur.

3- Zihaf: Anlam olarak kısma demektir. Zihaf, imalenin tersidir. yani uzun olan bir heceyi kısa olarak okumaktır. Yalnız dikkat edilecek olan nokta; imalenin Türkçe kelimeleri uzattığı, zihafın ise Arapça ve Farsça kelimeleri kısalttığıdır.

Eski şairler zihafı hoş karşılamazlar, bir çeşit beceriksizlik olarak sayarlardı. Fakat eğer yeri gelirse kullanmaktan da geri kalmazlardı. Örneğin, kaside üstadı Nef'inin kasidelerinde bile yer yer zihafa rastlanır.

4- Kasr: Uzuzn bir heceyi hafifletmek, yani inceltmektir. Örneğin şâh kelimesini şeh, mâh kelimesini meh okumaya kasr denir. Kasr iki türlüdür. Bir tür hoş karşılanırken, diğeri hoş karşılanmaz ve kusur sayılır. Meselâ, şâhsuvar kelimesini şehsüvar okumak hoş karşılanır fakat dünya kelimesini dünye okumak hoş karşılanmaz.

Ayrıca kelimenin ilk harfini de ölçü gereği kısaltmak zaman zaman hoş karşılanır. Örneğin; Nedim bir şiirinde İstanbul'u Stanbul olarak kasr yapmıştır.

5- Med: İki heceyi bir hece durumuna getirmek, yani bir tam sesi bir buçuk sese çıkarmak demektir. Med bir kusur değil, ritim sağlayan bir özellik sayılmıştır. Med, daima bir uzun hece ile onu izleyen bir kısa hece ile yapılır. Ayrıca med, şiirin ahengine ve ses zenginliğine olumlu yönde katkı sağlar.

Kategoriler:

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Coğafya Tarih Sitesi Matematik Sorusu Türkçe Sitesi