Doping, sporcuların yarışta kendilerine avantaj saplamaları için kullandıkları performans arttırıcı ilaç veya yöntemlerin genel adıdır. Bir doping çeşidi olan kandaki oksijen miktarının yapay olarak arttırılması, bireyin hemoglobin konsantrasyonunu normal düzeyin üzerine bir seviyeye attırılması ile sağlanır ve bu doping çeşidine kan dopingi denilmektedir.

Kan dopingi genel olarak İlki kan nakli veya kişinin toplardamarlarına kan transferi olmak üzere iki metotla yapılır. Her iki metotta kandaki hemoglobin hemoglobin seviyesini arttırır. Hemoglobin seviyesinin arttırılması maksimum oksiyen taşınımını arttırır çünkü ekstra hemoglobin molekülleri, ekstra oksijenin vücutta taşınımını gerçekleştirmektedir. Bu sayede sporcunun dayanıklılığı ve performansı artmaktadır. Yapay oksijen taşıyıcılar hemoglobin çözeltileri ve perflorokimyasallar olarak iki alt gruba ayrılmaktadır. Bunlar kan dopinginde olduğu gibi, oksijenin vücutta dolanımı için üretilen kimyasallardır.

Giriş

Dünyadaki her spor dalında mücadele veren sporcuların performans arttırıcı ilaç veya tekniklerin kullanımı son yıllarda çok daha sık karşımıza çıksa da, bunların kullanımı eski Yunan uygarlıklarına kadar uzanmaktadır. O dönemin atletleri güçlerini arttırmak için mantar, ginseng ve morfin gibi maddeler kullanmışlardır. Bazı sporcular bu tarz maddeleri veya yöntemleri kullanmayı tercih etmeyip spor ahlakına uygun davranış sergilerken, bazıları teknoloji ve tıp dünyasının nimetlerinden faydalanarak üstünlük kurmaya çalışmışlardır.

Vücuttaki oksijen taşınımının yapay olarak arttırılması kan nakli, özelleştirilmiş yüksek irtifa antreman teknikleri ve son teknoloji ürünü ilaçlar ile gerçekleştirilebilmektedir. Bu ilaç veya teknikler ile sporcu hem hızlanır hem de daha az yorulur. Bir çok spor dalında kan dopinginin kullanımı yasak olsa da, kullanılan tekniklerin fazlalığı ve ayrıntılı bir şekilde planlanarak yapılması, tespit edilmelerini zorlaştırmaktadır. Örneğin atlette tespit edilen hormon seviyesinin yüksek düzeyde çıkması atletin vücut kimyasından doğal olarak da kaynaklanıyor olabilir veya yapay olarak atlete veriliyor da olabilir. Bunun tespiti her zaman çok kolay olmamaktadır. Aynı zamanda, "doğal" (ilaçsız) yollardan kandaki oksijen miktarını etkin bir şekilde arttıran teknikler kabul edilebilir mi? Bu tarz uygulamalar spor ahlakına uygun mudur? Bu gibi sorular günümüzde halen belirsizliklerini korumakta olsa da birçok dalda faaliyet gösteren sporcular bu uygulamaları hayatlarına dahil etmişlerdir.

Kaslar Nasıl Çalışır

Kaslarda glikojen adıyla şeker formunda bulunan karbonhidratlar, egzersiz halindeyken vücudun temel yakıtı görevini görür. Gllikojen, glikoliz adı verilen ve şeker moleküllerinin parçalanıp pürüvik asit ve adenozin tri-fosfat (ATP) formunda enerjinin açığa çıktığı metabolik bir proses sonrasında mekanik enerjiye dönüştürülür. Eğer hücrede yeterli miktarda oksijen bulunursa, açığa çıkan pürüvik asit mitokondriye geçiş yapar ve daha fazla ATP sentezlenmesini sağlar. Ancak ortamda yeteri miktarda oksijen olmazsa, ortamda bulunan pürivik asit farklı bir kimyasal form olan laktik aside dönüşür. Kas hücrelerinde aşırı miktarda laktik asit birikirse bu asitler kana karışır ve kas kasılmalarını geciktirir. Bu nedenle hücrelerdeki oksijen miktarının az olmasının sonucu olarak ortaya çıkan laktik asit kas yorulmalarının birincil nedenidir.

Kan sadece plazma, trombosit, beyaz ve kırmızı kan hücrelerinden oluşmaktadır. Bunlardan kırmızı kan hücreleri (eritrositler) kandaki oksijenin zenginleşmesi ile doğrudan alakalıdır çünkü eritrositler vücut içersindeki dolaşımı esnasında oksijen taşıyıp karbondioksiti atmakla görevlidir. Kırmızı renklerini hemoglobin adı verilen kimyasal bir proteinden alırlar ve bu protein kendisine gazları taşıma kabiliyeti kazandırır. Kan akciğerlere ulaştığında, oksijen molekülleri hemoglobine bağlanır ve kan dolaşımı esnasında ulaştığı dokulara bağlanan bu oksijenleri bırakır. Dokulara ulaşan bu oksijen molekülleri de pürüvik asidin laktik aside dönüşümünü engeller ve sporcunun performansını arttırmasına yardımcı olur.

Doping Nedir?

Genel olarak doping, sporcuların yarış veya müsabaka esnasında kendilerine avantaj sağlamaları amacıyla kullandıkları ilaç veya tekniklerin genel adıdır. Kullanılan metotlar sporcuların dokularında bulunan oksijen miktarının arttırılmasına yöneliktir. Bunun için temel olarak iki metot vardır. Birincisi yapay oksijen taşınımı ve ikincisi de kan dopingidir. Dünya Anti Doping Ajansı'na (WADA) göre, yapay oksijen taşıyıcılar "kanda ekstra oksijen taşınımı kabiliyetini arttırmak amacıyla kullanılan kimyasallar" olarak tanımlanır. Bunlar modifiye edilmiş hemoglobin çözeltileri ve perflorokimyasallar olarak bulunabilir. Kan dopingi de "vücuttaki kırmızı kan hücresi sayısının arttırılması için kan veya kanla ilgili ürünlerin alınması" olarak belirtilmiştir. Bu işlem ya kan nakli ile yada vücutta kırmızı kan hücrelerinin üretilmesini yapay olarak uyaran eritroprotein gibi sentetik hormonların verilmesi ile gerçekleştirilebilir.

Yapay Oksijen Taşıyıcılar

Yapay oksijen taşıyıcılar, oksijenin vücut içerisinde taşınımını arttırmak için dizayn edilen maddelerdir. Daha önce belirmiş olduğumuz gibi vücutta bu işlemi doğal olarak yapmaktan sorumlu olan birimler hemoglobinlerdir. Bu bilginin ışığında bilim adamları hemoglobinleri eritrositten izole ederek vücuda doğrudan vermenin oksijen taşınımını arttıracağını düşünmüşlerdir. Ancak izole hemoglobinlerin vücuda verilesi, kimyasal bir bozulma oluşturarak vücutta toksinlerin oluşmasına neden olmuştur. Bu konu üzerinde çalışmalar devam etmekte olup, doping olarak kullanımı gelecek için umut verici niteliktedir!

Yapay oksijen taşıyıcılar kategorisinin ikinci bölümünü perflorukimyasallar (PFC) oluşturmaktadır. Bu sentetik sıvılarda oksijen çözünmüş halde bulunmaktadır. Çözünmüş halde bulunan bu oksijen molekülleri kan dolaşımı esnasında dokulara geçmektedir ve vücutta doğal olarak bulunan hemoglobinin taklidi gibi düşünülebilir. Bununla birlikte bir hemoglobin molekülü sadece dört oksijen molekülü taşıma kapasitesine sahipken, PFC'lerin oksijen taşıma kapasitesi, yükleme ve boşaltma işlemini difüzyon ile gerçekleştirdiği için gazın çözünürlüğüne bağlı olup hemoglobinden çok daha fazladır. PFC'lerin kullanımı 1980'li yıllardan sonra başlayıp kısa sürede yaygınlaşmış ve hemen yasaklanmıştır.

Kan Dopingi

Kan dopinginin uygulanmasının iki temel metodu bulunmaktadır: eritrosit nakli ve vücudun eritrosit üretmesi için uyarılması. Nakil işlemi bir kişinin toplardamarına kanın transfer edilmesidir. Yapılan araştırmalara göre kan nakli vücuttaki hemoglobin konsantrasyonunu normal düzeyin üzerine taşımaktadır. Hemoglobin miktarındaki artış, maksimum oksijen taşınımı ile doğrudan alakalıdır çünkü eklenen her hemoglobin molekülü ekstra oksijen molekülünün vücut içerisinde taşınımını sağlamaktadır. Vücudun dokularına taşınan her oksijen molekülü de sporcunun performansını daha iyi ve daha uzun sürelerde sergilemesine yardımcı olmaktadır. Bu tarz doping uygulamasını gerçekleştirebilmek için sporcular kendisinin veya başkasının birkaç ünite kanını müsabakalardan önce biriktirerek vücutlarına transfer ettirirler. Bunun en bilinen uygulamalarından biri 1968 Meksika olimpiyatlarında açık hava bisiklet rekorunu kıran ve müsabakalara 2 kardiyolog ve kanına uygun olan sekiz genç kişi ile birlikte gelen atlet tarafından gerçekleştirilmiştir.

İkinci kan dopingi uygulaması, normalde eritropoiz olarak isimlendirilen biyolojik bir reaksiyon olan  eritrosit üretiminin uyarılmasıdır. Vücutta oksijen yetmezliği oluştuğunda, böbreklerde bulunan sensörler harekete geçerler ve eritropoietin (EPO) hormonu üretimini arttırırlar. Üretilen bu EPO kemik iliğinde daha fazla eritrosit üretilmesine neden olur. Buna bağlı olarak da artan eritrosit miktarı ile orantılı şekilde vücuda oksijeni taşıyan hemoglobin seviyesi artar.

Eritropoiz iki şekilde uygulanabilir. Bunlardan ilki vücuda sentetik EPO verilmesi ve ikincisi vücudun oksijen yetersizliği olduğu yönünde uyarılmasıdır. Sentetik EPO prematüre bebeklerde, kanser, AIDS ve kronik böbrek rahatsızlığı yaşayan kişilerde kansızlık giderici ilaç olarak geliştirilmiştir. Sentetik EPO vücutta doğal formu ile aynı etkiyi göstermekte ve devamlı etki göstermesi için vücuda haftada birkaç kez verilmesi gerekmektedir.

Oksijen yetersizliği, havanın "daha ince" veya oksijen derişiminin az olduğu yüksek rakımlarda oluşmaktadır. Böyle yüksek yerlerde her nefes alış verişte vücuda giren oksijen miktarı düşük olduğundan sporcunun kaslarına giden oksijen de bir o kadar azalmaktadır. Bu durum hipoksi olarak da bilinen oksijen yetersizliğine neden olup eritropoiz üretimi ile sonuçlanmaktadır. Bu nedenle günümüzde birçok atlet ve koçları yüksek rakımlı bölgelerde yaşayıp antreman yapmaktadır. Hatta bu amaçla özel olarak kurulan antreman sahaları bulunmaktadır.

Sonuç

Günümüzde sporcuların vücut performanslarını yapay yollardan arttırabilecekleri birçok metot bulunmaktadır. Dayanıklılığa bağlı sporlarda, kandaki oksijen miktarının arttırılması atletik performansın arttırılması için hayati önem taşımaktadır. En basit kan naklinden, genetik mühendisliğinin son ürünü bileşiklerin kullanımına kadar birçok uygulama sporcuların vücut gelişimlerini veya dayanıklılığını arttırmak için seçenek oluşturmaktadır. Özellikle atletizmin çoğu dalında doping uygulamaları yapılmakta fakat bunların bazısı bulunabilmekte, bazısı da kamuoyu ile farklı nedenlerle paylaşılmamaktadır. Temennimiz her ne kadar ütopik olsa da dopingin her türlü spor dalından uzaklaştırılması ve müsabakalarda adaletin sağlanmasıdır.

Kategoriler:

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Coğafya Tarih Sitesi Matematik Sorusu Türkçe Sitesi