Hirohito; 29. 04. 1901 'de Tokyo Aoyama imparatorluk sarayında dönemin prensi Yoshihito 'nun ilk erkek çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Annesi prenses Sadako 'dur.
Hirohito, eğitim hayatına 1908 yılında Gakushuin erkek okulunda başlar. 1912 yılında dedesinin vefatıyla prens ünvanını alır. 1914 yılında Gakushuin 'den alınarak, imparatorluk mensuplarına özel prens yetiştirme okulu olan Togu-gogakumonsho 'da eğitim görmeye başladı. 1921 'e kadar burada da eğitim gördükten sonra, Avrupayı kapsayan bir gezi planladı. Yaptığı gezi sayesinde ilk defa yurtdışına çıkan prens oldu. Yurtdışındayken babasının rahatsızlanması üzerine, ülkesine geri dönüp işlerde yardım etmeye başladı. 1924 yılında prenses Köjün 'le dünya evine girdi. Bu evlilikten iki buçuk yıl sonra, 24. 12. 1926 'da imparator Yoshihito 'nun vefatı üzerine resmen Japonya imparatoru ( tenno ) ilan edildi. Japonya 'nın 124. imparatoru ve en uzun süren saltanatıyla tarihe geçecekti.
Hirohito hükümdarlığı dönemi için "şova" (Aydınlanma ve Barış) sloganını seçti. Tenno Hirohito dönemine her ne kadar aydınlanma ve barış olarak adlandırsa da kendinden önceki imparatorların izinden giderek genişleme ve istila politikasına devam etmekteydi.
Öncelikle Hirohito öncesi Japonya 'nın genişleme politikası içinde neler yaptığına kısaca göz atalım:
*1910 Kore 'nin ele geçirilmesi,
*1918 Rusya 'ya savaş ilan edilmesi,
*1919 Güney Pasifikte bulunan Almanya sömürgesi adaların ele geçirilmesi,
*1919 Çin'e savaş ilan edilmesi Hirohito dönemine kadar yapılan işlerdi.
Japonya 'nın hedefi Asya 'da üstün güç haline gelmekti. Milliyetçi imparatorluk askerleri ve imparatorlar bu yolda taviz vermeden devam etmektelerdi. Şintoist inançtan kaynaklı koşulsuz itaat mantığıda imparatorların işini kolaylaştırıyor istediklerini yapabilmek açısından ellerini güçlendiriyordu. Üstüne imparatorluk mensuplarının güneşten geldiği ve tanrısal bir varlık olduğu düşüncesi de mutlak otoritelerinin sorgulanmasını bile yasaklamaktaydı.
1931 yılına gelindiğinde Mançurya 'yı ele geçirdi ve ele geçirdiği diğer bölgeleri bir araya getirerek, Mançukuo adında bir devlet kuruldu. 1933 yılına gelindiğinde Japonya 'nın genişleme politikası uluslararası protestolara maruz kalmış bundan ötürü Milletler Cemiyetinden çıkmak zorunda kaldı. Japonya Milletler Cemiyetiyle yollarını ayırınca Hirohito Hitler Almanya 'sıyla yakınlaştı ve 1936 'da Antikomintern Pakt imzaladı. Bu pakt'a kadar tepkilerden ötürü yavaşlayan Japonya, imzalanan anlaşmadan sonra Hirohito 'nun emriyle 1937 yılında Çin 'e tekrar saldırı başladı. Kısa sürede büyük başarı elde edilen Japon kuvvetleri, Çin'in yarısından fazlasını ele geçirmiş, 1940 'a gelindiğinde adeta Çin savunmasız kalmıştı. İç politikada Hitler 'le anlaşmayı pek uygun görmeyen kesimler tarafından, bir darbe girişimi gerçekleştirildi. Hirohito için bastırılması zor olmayan bu girişim, Hirohito 'nun iktidarını güçlendirerek muhalefeti susturmuştur.
Dış politikaya geri dönüldüğünde, İkinci Dünya savaşı patlak vermiş Japonya savaşa Almanya ve İtalya tarafında katıldı. Savaşın ilk döneminde Japonya Doğu Asya 'yı tek eline almış en güçlü devlet halindeydi. Aralık 1941 'de, İngiltere ve Amerika 'nın savaşa dahil olması üzerine güç dengeleri değişmiş artık savaş zor şartlarla geçmeye başlamıştır. 1941 yılında Japonya Pearl Harbor baskınını yaparak ABD 'nin ada yakınlarında ki bütün donanmasını ve askeri gücünü yokederek büyük başarı göstermiştir. Tam da bu noktada bir ara verip Pearl Harbor baskınıyla ilgili ilginç bir detayı paylaşmak istiyorum. Avusturalya istihbaratı saldırıyı 20 gün önceden ABD 'ye en üst düzeyden bir mesaj ile bildirmiş ama buna rağmen ABD tarafından bu konuda hiçbir gürüşüm yapılmamış, aksine planlanan saldırı günlerinde savunma botları üsten uzaklaştırılmış adeta saldırıya kucak açılmıştır. Duyunca ne kadar mantıksız gelse de dönemi düşünüldüğünde ABD başında Harry Truman vardır ve ABD halkı savaşa girmekten yana değildir. Ancak Pearl Harbor saldırısından sonra ABD halkının savaşa girmek istemediğine yönelik tutumu bir anda tersine dönmüş ve bir milyon kişi gönüllü olarak askere yazılmıştır. Aslında bu konuyu başka bir makalede incelemek istiyordum lakin kısaca değinmekte bir sorun görmüyorum.
Birinci Dünya Savaşı öncesi ABD halkı, savaştan uzak durmayı isterken içinde siviller bulunan geminin Almanya tarafından batırılması üzerine, ABD halkı savaşa girmek istiyordu. Şöyle bir durum var ki, Almanya 'nın batırdığı gemi sivillerle doluydu ama Almanya bu olaydan iki ay önce İngiltere karasularına giren her gemiyi İngiltere 'ye yardım etmek suçundan ötürü batıracağını duyurmuştu. Bir örnekte yakın dönemden verecek olursak, 9 eylül saldırılarından önce ABD halkı terörü bir tehdit olarak görmüyor. Bu yüzden Ortadoğu 'ya ABD askerinin gönderilmesini istemiyordu. 9 Eylül saldırısı sonrası ABD halkı, savaş için adeta can atmaya başladı. Konumuza dönecek olursak, ABD Pearl Harbor 'da yaşadığı hezimeti unutturmak ve savaşa son vermek istiyordu. Dönemin ABD Başkanı Harry Truman, iç politikada muhalefete savaşı uzatarak koz vermek istemiyordu. 1945 yılının Ağustosunda Harry Truman 'ın emriyle Hiroşima ve Nagasaki 'ye atom bombası gönderildi. Japonya büyük kayıplar vererek yenilgiyi kabul etmeye zorlandı. Aslında Japonya Pearl Harbor 'dan sonra pek bir başarı elde etmiş değildi. Savaş 1945 'e kadar ABD lehine ilerlemekteydi ancak Japon halkına bu yansıtılmamaya çalışılıyor bütün hezimetlere rağmen Japonya savaştan çekilmiyordu. ABD savaşı normal yollarla kazanamayacağını anladığı vakit, nükleer saldırı gerçekleştirme kararı aldı ki; bu karar bir saat içinde tahmini 350000 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Nükleer saldırıdan bir hafta sonra Tenno Hirohito, radyodan canlı yayınla teslim olduklarını ilan ederek imparatorluk tarihinde başka bir ilke imza attı. İlk kez bir Japon imparatoru Halka yönelik bir konuşma yapmıştı.
Savaş sonrası teslimiyet koşullarını kabul eden Hirohito gelişmeci politikasında başarısızlığa uğramış ve ABD baş komutanı General Douglas Mac Arthur ' a tanrısallık iddasında vazgeçtiğini bildirerek savaşın kaybının kendi üstüne düşen sorumluluğunu üstlenmeye başlamıştı. 1946-47 yılları içinde ABD baskısıyla hazırlanan anayasaya göre artık Japon Hükümdarları temsili bir görev üstlenir hale gelmişti. Ardından 1948 yılında savaş suçları yüzünden yargılanmış ancak hakkındaki hiç bir suçlama kanıtlanamadığından dolayı beraat etmişti. 1948 'den sonra sadece sembolik bir göreve mahkum edilen Hirohito politikadan elini ayağını çekerek hobisi olan deniz biyolojisi üzerinde çalışmalar yapmaya karar verdi. Bu çalışmaları sonucunda bir çok makalesi bilimsel çevreler tarafından kabul görerek yayınlandı ve adını tarihe birde deniz bilimcisi olarak yazdırma şerefine nail oldu. Genel itibariyle savaş sonrası sade bir yaşamı tercih eden Hirohito 1971 yılında yurtdışına gezi yapmaya karar verdi. İlk olarak Federal Almanya 'ya giden Hirohito daha sonra diğer Avrupa ülkelerine de ziyaretlerde bulundu ve 1975 yılında ABD 'ye yönelik ilk resmi ziyaretini gerçekleştirdi. Hirohito yurtdışına gezi düzenleyen ilk Japon imparatoru olarak bir kez daha ilki gerçekleştirmişti. 1978 yılına gelindiğinde savaş sonrası tanrısal köken iddasından vazgeçmiş olan Hirohito Tenno kutlamalarında bir kez daha tanrısallık vurgusu yapmış ve iç politika da kargaşaya neden olmuştur. Kutlama sonrası kendini Şinto dininin en yüksek temsilcisi ilan ederek insanların karşısına daha az çıkma ve onlarla daha az muhatap olma kararı aldı.
1988 yılında geçirdiği beyin kanaması sonucu iyileşemeyen Hirohito 87 yaşında 07. 01. 1989 yılında Tokyo 'da hayatını kaybetti. Musashi Mozolesine defnedildi ve yerine 55 yaşında ki oğlu Akihito Tenno olarak geçti. Hirohito öldüğünde yine bir ilki gerçekleştirmiş ve Japonya tarihinde 62 yılla en uzun iktidarlığını sürdüren Tenno olmuştu.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.