02/12/2014 0:58
Hırçın denizi, fırtınalardan doğal olarak korunan koyları, denizle kucaklaşırcasına, ona kavuşmak istercesine uzanan dik ve göz korkutan kayalıkları ile doğal bir cennet edasındadır Amasra. Bilinen tarih boyunca İstanbul’dan yola çıkarak, Doğu Karadeniz’e hareket eden gemilerin fırtına çıktığında, sığındıkları en güvenli liman olarak deniz tarihinde ki yerini almıştır.

Tarihte ne zamandan beri yerini aldığı tam olarak bilinmemekle beraber, illerinde Yunanlıların, Karadeniz sahillerinde ticaret kolonileri oluşturmaya başladıklarında, bu kolonilerin güvenliklerini sağlamak amacıyla askeri birliklerini bu bölgeye yerleştirdikleri bilinmektedir. Farklı zamanlarda değişik isimlerle anılan bu şirin kent, ilk önceleri Sesamos diye adlandırılmış, daha sonraları da Amastris ismi ile adlandırılmıştır. Antik çağlardan beri, hem ticaret erbabının hem de askeri birliklerin ilgi alanına girmiş olan bu şirin kent, pek çok ulusun istilasına uğramıştır. Bunlardan birkaçını sıralayacak olursak, Gasgas, Hitit, Fenike, Lidya, Pers, Pontus, Roma, Ceneviz ve son olarak ta Fatih Sultan Mehmed zamanında Osmanlı İmparatorluğunun himayesine girmiştir. Özellikle Anadolu’nun iç bölgelerinden getirilip batıya gönderilecek olan, buğday ve değerli madenlerin sevkine öncülük eden Yunan kökenli tüccarların uzun süre boyunca akınına uğramıştır. Amasra’nın bu jeopolitik öneminden dolayı daha önceleri de istilalara uğramış olan bu kentte gelip geçen onca kişi ve ticareti yapılan ürüne rağmen, yüzyıllardır değişmeyen ve hala daha yapılmaya devam edilen balıkçılık günümüzde en önemli geçim kaynaklarıdır.

Günümüzde kalabalık şehirlerin gürültüsünden, karmaşasından uzaklaşıp, dinlenmek için, yeşil ve maviyi bir arada bulmak isteyenlerin ilk adresi olmuştur. Önceleri birer, ikişer kişi şeklinde gelen misafirler, geri döndüklerinde çevrelerine gördükleri manzarayı anlattıkça ve sosyal medyada da Amasra ile ilgili yazılar ve görüntüler yayınlandıkça insanlar kalabalık gruplar halinde gelmeye başlamıştırlar. Bu sayede bu küçük ve şirin sahil kasabası makûs talihini bir nebzede olsa yenmiş oluyor ve geçim kaynağı olarak sadece balıkçılık değil arık turizmde gelir kaynağı olarak bu şirin ilçeye ekonomik katkıda bulunuyor. Akdeniz sahillerindeki kadar olmasa da Amasra’da artık geçimini turizm gelirlerinden karşılamaktadır. Amasra’nın gelişmesinde ve kalkınmasında 1973 yılında kurulan Türkiye Taş Kömürü Kurumuna bağlı olarak kurulan, Amasra Bölge Müdürlüğü’de katkı sağlamaktadır.

Amasra’da bulunan tarihi eserlerden bahsedecek olursak;

Kuş Kayası Anıtı: Kentin girişinde yer alan ve kenti ziyarete gelenleri karşılamaktadır. [kuş kayası. jpg] Roma İmparatoru, Germanios Claudius tarafından, Amasra ve bulunduğu bölgenin valiliğine atanan Gaius Julius Aguilla tarafından M. S. 41 ile 54 yılları arasında yaptırılmıştır. Anıtta Kral Heykeli ve Roma Hâkimiyet Kartalı yan yana gelecek şekilde düz bir kayaya oyularak kabartma şeklinde işlenmiştir. Anıta ait heykellerin ikisinin de baş kısımları tahrip edilmiştir. Anıtta bulunan kitabelerde, ‘Devletlerarası barışın ve dostluğun anısına, İmparator Germanious’un yüceliği için G. J. Aguilla yaptırdı’ ifadeleri yer almaktadır.

Bedesten: M. S. 1. yy sonunda veya 2. yy başında Roma Eyalet Meclisi Sarayı olarak yapılmış olduğu düşünülmektedir. 45×188 metrelik devasa boyutlara sahiptir. Yapılan incelemelerde ve tarihi Roma harabeleri ile yapılan kıyaslamalara dayanarak, Bedestenin içerisinde yapıldığı tarihlerde kullanılan, mahkeme, borsa yönetim bölümleri ve ticaret işlerinin yürütüldüğü bir bölüm bulunmaktadır ve kentin zamanında buradan yönetildiği düşünülmektedir.

Amasra Kalesi: Roma döneminde yapılan kale Bizanslılar, Cenevizliler ve Osmanlı İmparatorluğu zamanında büyük tamiratlar görmüştür. Küçük yarımadanın üzerine kurulan bu kale yapılan onarımlar ve ilaveler ile orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Kaleden günümüze sadece kalıntıları kalmıştır.

Kalenin orijinal genişliği 500 ile 600 metre uzunluğunda dikdörtgen yapıya sahiptir. Kale yapılırken kısa aralıklarla kuleler yapılmış ve böylece hem kalenin duvarları hem de savunma sistemi daha dayanıklı hale gelmiştir. Kale içerisinde eski dönemlere ait taşların, heykellerin ve kitabelerin sıkça kullanıldığı görülmektedir. Kale dışarıya Küçük liman ve Büyük liman kapıları ile açılmaktadır. Artıca iki adette Zindan Kapısı ve Karanlık Yer Kapısı ismi ile anılan kapısı bulunmaktadır. Kale duvarlarında Amasra’da ve kalede hâkimiyet süren devletlere ve kişilere ait armalara sıkça rastlanılmaktadır.

Cenova Şatosu: Cenovalıların kenti işgali sonrasında Amasra Kalesinin içerisine iç kale olarak bilinen bölümü inşa etmiştirler. Büyük liman tarafından girilen şatonun giriş kapısında Cenova arması ve şatoyu yapan ailenin armaları mevcuttur.

Kemere Köprü: Roma döneminde yapılmış olan bu köprü, Sorma gir Mahallesi ile Boztepe-Zindan Mahallesini birbirine bağlamaktadır.

Amasra Kilisesi: M. S. 9. yy sonlarında inşa edilmiş Bizanslılara ait bir kilisedir. Tuğla işçiliği ile yapılmış olan bu kilise Fatih Sultan Mehmet’in Amasra’yı fethetmesi ile camiye dönüştürülmüştür. 500 yıl kadar cami olarak kullanılan yapı 1930 yılında kullanıma kapatılmıştır.

Direkli Kaya: Amasra’da bulunan tarihi kalıntılardan biridir. 7 metre boyunda ki kalıntının yapımı direkli kayaların üst üste dizilmesi ile gerçekleştirilmiştir. Uç kısmında içi oyularak yapılmış bir havuz göze çarpmaktadır, bu havuz halk arasındaki söylentiye göre Amasrist havuzudur.

Bütün bu güzellikleri görmeyi, kısa bir süre içinde olsa doğanın yeşili ile denizin mavisi ile iç içe yaşamayı isteyen herkese, kendilerini sevgi ile karşılayacak olan, doğa ve tarih turizminin yeni cazibe merkezlerinden bir olan Amasra’yı görmelerini tavsiye ediyorum.

Kategoriler:

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Coğafya Tarih Sitesi Matematik Sorusu Türkçe Sitesi