Almanya'daki Yahudi Soykırımının simge isimlerinden Anneliese "Anne" Marie Frank , Holokost’ta yaşamlarını kaybetmiş, sayıları bir milyonu geçen Yahudi çocuklardan birisidir.
Otto ve Edith Frank'ın kızları olarak 12 Haziran 1929'da, Almanya'’nın Frankfurt şehrinde Annelies Marie Frank adıyla dünyaya gelmiştir. Beş yaşına kadar, Anne, Frankfurt dolaylarında bir apartman dairesinde anne ve babası ve ablası Margot ile birlikte yaşamıştır. Babası Otto Frank, Almanya'da bir banka görevlisidir. 1929 Büyük Buhran'ı ile işleri kötüye gidince, Nazilerin 1933'te iktidara gelmesinin ardından, Otto Frank iş bağlantılarının olduğu Hollanda'’nın Amsterdam şehrine gitmiştir. Ailesi de arkasından gitmiştir. Anne, büyükanne ve büyükbabasıyla kaldığı Aachen'den, ailesinin yanına giden son aile ferdidir.
Almanya'da sıkıntılar yaşayan yahudiler, Hollanda da sıkıntılar yaşamış ve yaşamlarına kısıtlamalar getirilmiştir. Anne ve ablası, sadece Yahudilerin okuduğu bir okula gitmiştir. Babası Otto, Yahudi olduğundan kendi kuramadığı şirketinin başına yakın arkadaşını geçirmiştir. Anne'nin ablası Margot'a , Temmuz 1942'de bir celp gelmiştir ve SS ( tam ad: Schutzstaffe, önceleri Hitler'in kişisel muhafızlığını yapmak üzere kurulan birliklerdir. 940'da Waffen-SS kurulmuş ve SS örgütsel yapı iki ayrı şubeye ayrılmıştır: Allgemeine-SS =Genel SS ve Waffen-SS =Silahlı SS ) merkezine çağırılmş, Yahudi olarak işaretlenmiştir.
Anne Frank, 14 yaşındayken Otto Frank'ın Prinsengracht'taki ofis binasının arkasında bulunan gizli bölmede saklanmaya başlamıştır. Haziran ayının ilk haftasında, Anne ve ailesi, kendileriyle birlikte dört Hollandalı Yahudi'nin, Hermann, Auguste, Peter van Pels, ve Fritz Pfeffer'ın da saklanacağı bir apartman dairesinde gizlenmişlerdir. Frakk Ailesi'nin saklanacağı yerin hazırlanmasına Otto Frank'in arkadaşları ve çalışma arkadaşları, Johannes Kleiman, Victor Kugler, Jan Gies ve Miep Gies yardımcı olmuşlardır. Hatta, kendi hayatlarını tehlikeye atarak Frank ailesine gıda ve giysi yardımında bulunmuşlardır. İki yıl boyunca, Anne Frank'in günlüğünde “Gizli Oda” diye bahsettiği Prinsengracht sokağı 263 numaradaki aile şirketine ait ofisin arkasındaki apartmanın çatı katında gizlice yaşamışlardır. Aile burada tabir-i caizse hapis hayatı yaşamışlar ve dış dünyayla ilişkilerini Miep Gies yapmıştır.
Bu süre içerisinde, Anne, 13. yaş gününde kendisine hediye edilen günlüğe içini dökmüş, arkadaşlık kurmuştur. Hem ergenliğin getirdiği problemler, hem de savaş içerisinde olmanın psikolojisiyle, oldukça içten ve güzel bir anlatımla, 2 yıl boyunca yazmıştır. Kitabına 'Kitty' adını vermesinden anlaşılıyor ki, Anne, her zaman iyi bir kız arkadaş istemiştir. Yaşadığı şartlar, nefes almak için bile açılamayan pencereler, her zaman sessiz olunması gereken bir çatı katında yaşarken bu tabi ki de kolay olmamıştır. Büyümeye başladığından dolayı kendi bedenini tanımasını da bu günlüğe aktarmıştır. Önceleri, kendi için yazdıysa da, daha sonra savaş bitiminde tutulan günlüklerin toplanacağını öğrendiğinden, daha muntazam yazmaya başlamıştır. İlk sayfalar sıkıcı gibi gelişse de ve biraz şımarık bir genç kız ifadesi çizse de, ilerleyen zamanlarda Anne'nin kişisel gelişimi inanılmaz olmuştur. Yaşadığı şartlar onu olgunlaştırmış, yaşının ilerisine taşımıştır. Günlüğüne hayallerini yazmayı da ihmal etmemiştir. Günlükte yazdığı üzere, bir gün yazar olma isteği gerçekleşemese de, ya da daha doğru bir tabirle, profesyonel olarak yazarlığı yapamamışsa da, yazdığı bu günlükle yıllar boyu hatırlanacak küçük yazar olarak kalplere yerleşmiştir. Bu günlüğü, kimliği belirlenemeyen bir Hollandalı tarafından ihbar edilinceye, yani, 4 Ağustos 1944'e kadar, Gestapolar (Alman Gizli Servis Polisi) tarafından saklandığı yer basılıp götürülünceye kadar yazmıştır.
Almanlar Mayıs 1940'ta Amsterdam'ı işgal etmişti. Temmuz 1942'de, Alman yetkililer ve onların Hollandalı işbirlikçileri ülkedeki Yahudileri Alman sınırının yakınındaki Hollanda kasabası Assen yakınlarındaki bir geçiş kampı olan Westerbork'ta toplamaya başlamıştı. Westebork'taki Yahudiler, Alman yetkililer tarafından, Almanların işgal ettiği Polonya'daki Auschwitz-Birkenau ve Sobibor ölüm merkezlerine sürülmüştü. İhbarın üzerine, aynı gün, Gestapo yetkili SS Çavuş Karl Silbelbauer ve Hollandalı iki yardımcısı Frank ailesini tutuklamış ve diğer Yahudiler gibi aileyi de 8 Ağustos'ta Westerbrok'a göndermiştir. Bir ay sonra, Eylül 1944'te, SS subayları ve polis Franks ailesini ve onlarla birlikte saklanan dört kişiyi, Westerbrok'tan Almanların işgal ettiği Polonya'daki toplama kampı kompleksi olan Auschwitz'e giden bir trene bindirmiştir. Ancak, Anne ve ablası Margot'un yaşlarının küçük olması nedeniyle, çalıştırma amaçlı olarak, 1944 yılı Ekim ayının sonuna doğru Kuzey Almanya'da Celle yakınlarında bulunan Bergen-Belsen toplama kampına götürülmüştür. Günlüğünü yazarken son günlerine kadar umut dolu olan Anne, önce ihbar edilmiş, daha sonra gönderildiği kampa tifüse yakalanmıştır. Maalesef, her iki kız kardeş de, İngiliz Birlikleri’nin Bergen-Belsen kampına girdiği 15 Nisan 1945'ten yalnızca birkaç hafta önce tifüs nedeniyle hayatlarını kaybetmiştir. Sağlıkları elvermiş olsaydı kurtulabilirler miydi diye düşünmek ve üzüntü duymak, belki de Anne'nin hayat hikayesini dinleyen herkesin aklından geçen düşünceler olmuştur.
SS yetkilileri, Anne'nin anne babasını da zorunlu çalışma için seçmiştir. Anne'nin annesi Edith 1945'te, Ocak ayının başlarında Auschwitz'de ölmüştür. Yalnızca Anne'nin babası Otto, Kızıl Ordu'nun gelmesiyle kamptan ve savaştan sağ çıkmıştır. Otto 27 Ocak, 1945'te Auschwitz kampında Sovyet Kuvvetleri tarafından serbest bırakılmıştır.
Miep Gies ve Bep Voskuijl, tutuklamanın olduğu gün notları güvence altına almayı başarmışlardır. Miep Gies, notları bürosunda muhafaza etmiş ve onları okumadan, savaştan dönebildiğinde Anne’nin babası Otto H. Frank’a teslim etmiştir. Otto Frank, uzun bir düşünme sürecinden sonra hayatını kaybetmiş olan kızının arzusunu yerine getirmeye ve notları kitap olarak yayımlamaya karar vermiştir. Bu doğrultuda, Anne’nin her iki günlüğünü de, yani ilk günlüğü (Versiyon A), Anne tarafından düzenlenmiş günlüğü (Versiyon B) ve kısa bir versiyonu (C) toparlanmıştır. Günlük bir sıra halinde yayınlanacak ve metinlerin boyutu yayınevi tarafından belirlenecektir. Kitap 1947’de yayınlandığında, cinsellik içeren temaların, bir gençlik kitabında yayınlanması olağan sayılmıyordur. Bazı bölümlerin tamamen yayınlanmamasının diğer bir nedeni de, Otto Frank’ın eşine ve Arka Ev’in diğer sakinlerine saygısızlık yapmak istememesidir. Anne Frank on üç yaşından on beş yaşına kadar olan dönemde hem antipati duyduğu şeyler ve sıkıntılar hem de sempati duyduğu şeyler hakkındaki düşüncelerini yazdığından, biraz kısaltılmalarla yayınlanmıştır. Fakat, Otto Frank 1980 yılında vefat etmiştir. Frank, kızının ilk notlarını Amsterdam’da savaş belgelerini toplayan Rijks Enstitüsü’ne verilmesini vasiyet etmiştir. Bunun üzerine, günlüğün gerçekliği saptandıktan sonra araştırma sonuçlarıyla birlikte günlükler tam metin şeklinde yayınlanmıştır. Daha sonra, 90’lı yılların sonunda günlüğün önceden bilinmeyen beş sayfası daha gün ışığına çıkmıştır. Basel’deki Anne Frank Vakfı’nın onayıyla 8 Şubat 1944 tarihli uzun bir bölüm, günlüğün aynı tarihi taşıyan kısmına eklenmiştir.
Anne Frank'ın günlüğü yardımıyla belirlenen hayatı, o zor yıllarda insanların bulundukları şartları anlatmakla kalmayıp, bir genç kızın gözünden yaşananlara ayna tutmaktadır. Günlük savaştan sonra pek çok dilde yayınlanmış ve Avrupa'da, Güney ve Kuzey Amerika'da binlerce ortaokul ve lisede müfredata alınmıştır. Anne Frank Holokost’ta hayatını kaybeden çocukların, kayıp geleceğinin sembolü hâline gelmiştir.
Savaş, ne zaman olursa olsun, hangi milletler arasında olursa olsun, acı, üzüntü, vahşettir. Günümüzde de tonlarca masum çocuk hayatını kaybetmek ve hayalleri elinden alınmaktadır. Savaş oyunlarında kazanç sağlamak isteyenlerin oyunlarına maruz kalan insanların, yaşamak en doğal hakkıdır. Kirlenen, aslında belki de hep kirli olan dünya oyunlarında, çocukların ölmediği günlerin gelmesi dileğiyle demek, insanlık görevidir.
Onun dilinden küçük bir paragraf...
"20 Haziran 1942 Cumartesi"
Hatıra defteri tutmak benim gibi biri için tuhaf bir duygu. Yalnızca daha önce hiç yazmadığımdan değil. İleride ben de dahil hiç kimse on üç yaşında bir kızın içinden geçenlerle ilgilenmeyecekmiş gibi geliyor. Ama aslında bunun hiçbir önemi yok, ben yazmak ve daha da önemlisi kalbimden geçen bir sürü şeyi ortaya dökmek istiyorum.
Ellerimi başıma dayadığım ve tembellikten dışarı mı çıksam, evde mi kalsam bilemediğim, sonuçta aynı yerde pinekleyip kaldığım hafif melankolik günlerimden birinde canım sıkıldığında ‘Kâğıt insanlardan daha sabırlıdır, ’ sözü içime işledi. "
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.